20 Eylül 2016 Salı

FOTOĞRAF - LI - YORUM


Merhaba sevgili fotoğraf severler. Bu yazımda sizlere, bir önceki yazım da (Sonbahar için fotoğraf fikirleri) bahsettiğim like, beğenme, beğenmeme sorununun detaylarını yazacağım. Konu biraz ilginç. Uzun yıllardır sosyal mecraları kullanan biri olarak yaptığım bir takım tespitler mevcut.




Önce işin mutfağından, biraz da uzun bir örnek vererek konuya başlamak istiyorum. Yıldız izi yada samanyolu fotoğrafı çekeceğimizi var sayalım. Bunun için gökyüzünde ay olmaması ve şehir ışıklarından uzak olmak daha iyi sonuçlar verecektir. Fotoğrafçı 15-20 gün ayın durumunu takip eder. Bu esnada da şehir ışıklarından uzak bir yer, bu yerde de güzel bir iki kadraj tespit eder. Yani ana çekimi yapmadan imkanı var ise gidip yerinde keşif yapar. Bahsi geçen bu mekanlar şehirden en az 50-100 km uzakta, telefonların çekmediği bir yerdedir ve fotoğrafçı bütün gece burada kalacağı için hazırlık yapar. Gerekirse burada kamp kurmak için çadır, uyku tulumu ve mat ayarlar. Malum gün artık gelip çatar. Belki tek başına belki de bir iki arkadaşı ile ayın olmadığı o güzel gecede yıldız izi yada samanyolu fotoğrafı çekmek için yola çıkar. Bütün gece sıcak yada soğuk havada, bazen sineklerle iç içe çekim yapar. Eve gelip bu fotoğrafları düzenler ve sosyal mecralarda bunu paylaşır. İşte tek kare bir fotoğraf için yapılan hazırlık tam da bu kadardır. Lens, tripod v.b. ekipmana yapılan yatırımları, bilgisayar ve yazılım için harcanan paraları, bütün bunları kullanmak ve öğrenmek için verilen zamanı / emeği, saymadım / anlatmadım bile.


Sosyal mecralara yüklenen bir kare fotoğraf bizim karşımıza çıktığında peki biz neler yapıyoruz? Çoğu zaman 1 sn bakıp, like butonuna basıp geçiştiriyoruz. Şimdi düşünüp bakınca size de biraz acımasızca gelmiyor mu? Yada saçma sapan yayınların altına yapılan yorumlara göre böylesine emek ve disiplinle çekilmiş bu kareler daha fazla yorumu hak etmiyor mu? Like butonu aslında biz insanlık için bir tehlike. Öyle büyük bir tehlike ki "benim paylaşımımı niye likelamadın" diye bir birine telefon açanlara şahit oldum ve oluyorum. İnsan Oğlu iletişimi en üst seviyede kullanan canlılardandır. Bunu bir like butonuna sığdırmaya çalışmak çok büyük bir hatadır.


Yazıyı okuyan okurlarımın "Serdar Bey her fotoğrafa mı yorum yapacağız?" diye sorduğunu duyar gibiyim. Buna cevabım tabi ki hayır ama ciddi emek olan fotoğrafları es geçmeyin. Beğeninizi yorum yaparak belirtin.


Bir önceki paragrafın son cümlesi ile sanki hep olumlu yorum / eleştiri yapın dermişim gibi görünüyor. Aslında olumsuz yorum / eleştiri de yapabilirsiniz. Bu hem karşı tarafı motive eder, hemde tanışmanıza vesile olur. Olumlu yada olumsuz bütün yorumların üslubuna dikkat etmek gerekir.


Fotoğrafına olumlu yada olumsuz yorum yapılan fotoğrafçı da fazla alıngan olmamalıdır. Bu işlere kıskançlık, kin v.b. duygularla girip işi atışma ve kavga boyutuna da taşımamak lazım. Fotoğraf çekmek kadar fotoğraf yorumlamak / okumak gibi dersler ve kitaplar olduğunu da unutmayalım.


Umarım bu yazı ile içinizdeki yorumcular ortaya çıkar ve hak eden, daha fazla fotoğraf, olumlu yada olumsuz yorumlara maruz kalır. Güzel kareler yakaladığınız, harika bir sonbahar geçirmenizi dilerim.

Sosyal mecralardan beni takip etmek isteyenler için adreslerim;

https://www.facebook.com/BayKAMP

https://www.facebook.com/SerdarSuyunPhotography/

https://www.instagram.com/serdarsuyunphotography/

https://500px.com/serdarsuyun



19 Eylül 2016 Pazartesi

Sonbahar için Fotoğraf Fikirleri

Merhaba değerli fotoğraf severler. Yazın dayanması zor sıcakları bizleri yavaş yavaş terk edip yerini daha serin, yaprakların sararıp düştüğü sonbahara bırakmakta. Bende bu yazımda, fotoğrafçılar için adeta bir şölen havası estiren sonbahara dair fotoğraf fikirleri paylaşmaya ve bu fikirleri uygularken karşılaşabileceğiniz ufak tefek aksaklıklara dikkat çekmek istedim.


Hepimiz çeşitli sosyal mecralarda “vay be” dediğimiz son bahar fotoğrafları görmüşüzdür. Aslında bu vay be denilen fotoğraflar; arabaya bin, biraz yürü, git, çek ve paylaş şeklinde olmuyor. Bunlar için hava raporları, güneş (ışık) takibi, daha önce yapılan keşif çalışması, ekipman, çekim, düzenleme ve paylaşma gibi aşamalar gerekmekte. Yani iyi bir sonbahar fotoğrafı çekmek için biraz düşünmek ve iyi bir plan yapmak gerekir. Bu giriş kısmından sonra dilerseniz detaylara inelim.
NOT: İyi bir fotoğrafta gerçekten ciddi bir emek vardır. Facebook, Instagram gibi sosyal ağlarda paylaşılan iyi fotoğrafları like butonu ile lütfen geçiştirmeyiniz. Mümkünse iki kelime yazıp, beğeninizi bu şekilde belirtiniz. Bu hareket fotoğrafı paylaşanı onure edip, mutlu ederken, yeni başlayacak olan arkadaşlıklarında temelini atar.


1- Model ile Çekim


Sonbahar verdiği duygu, gösterdiği renkler ve geçiş mevsimi olması sebebiyle insanda hep romantik bir hava uyandırır. Fotoğrafçılarda bu romantik durumdan etkilenir. Bunun için ise bir modelin olduğu fotoğraf çekimleri oldukça popülerdir. Bunun için yapmanız gereken şey uygun mekanı belirledikten sonra aileniz, arkadaşlarınız ve akrabalarınızdan model olmaları için yardım istemek. Ben yaklaşık 3 senedir oğlum Ata Doruk’un sonbahar temalı fotoğraflarını çekmekteyim. Bunun için uzakalra gitmenize gerek yok. Çınar ağaçlarının bol olduğu bir parka gitmeniz bu iş için son derece yeterli olacaktır. Örnek olması açısından aşağıda fotoğrafını paylaşıyorum.

NOT: Sıkça karşımıza çıkan rengarenk şemsiyeli fotoğraflardan kaçının. Eğer bir obje kullanmak istiyorsanız bu obje daha çok modelinizin giyebileceği bir şey olmalı. Örneğin bir şapka, atkı, değişik renkli ve desenli çoraplar gibi.


 

2- Gün Doğumu / Gün Batımı Fotoğrafı


Sonbaharda güneş biraz daha yatay konum alır ve ışık yumuşar. Bu yumuşama havanın serinlemesi ile deniz ve göl kenarlarında pus oluşturur. Ormanın içinden, güzel bir göl manzarasına karşı çekilen yada deniz kıyısından dağlara, şehre doğru çekilen bir manzara fotoğrafına kimse hayır demez. Bunun için yapmanız gereken, sabah çekimi için biraz erken kalkmak ve uykusuz kalmaktır. Göl ve deniz kıyısında ND Filtre kullanarak farklı efektler yakalayabilir, fotoğraflarınıza su ve bulut hareketleri ekleyebilirsiniz. Yine manzara fotoğrafçılığının vazgeçilmez filtresi Polarize Filtre ile bulut ve su yansımasını değiştirebilir. Fotoğrafınıza farklı tatlar katabilirsiniz. Eğer uzun vaktiniz var ise ve time lapse tekniğinden hoşlanıyorsanız, intervalometresi olan bir kablolu / kablosuz kumanda ile çekim yapabilirsiniz. Bu çekimler için tripodu yanınıza almayı unutmayın.


NOT: Bulunduğunuz konumda gün doğumu ve batımı saatlerini “Exsate Golden Hour” cep telefonu uygulaması ile öğrenebilirsiniz. Program ücretsizdir.



3- Balıkçı Fotoğrafları


İkinci maddeyi gerçekleştirmek için göl yada deniz kenarına gittiyseniz eğer, av sezonunun açılması ile birlikte sabah erkenden yada gün batımında tekneleriyle denize / göle açılan balıkçıları görmeniz mümkün. Ağ atan güzel bir balıkçı fotoğrafı her zaman dikkat çekicidir. Burada size bir tavsiyem olacak. Daha iyi kadrajlar yakalamak için suya girmelisiniz. Bunun için size, balıkçıların kullandığı, bele kadar uzanan, su geçirmez tulumları tavsiye ederim.


4- Bağ Bozumu / Zeytin Toplama v.b. Festivaller


Bulunduğunuz yada sizlere yakın olan lokasyon da çeşitli, yöresel faaliyetler / etkinlikler / festivaller olabilir. Bunları takip edip, sonbahara özgü bu insan aktivitelerini fotoğraflayabilirsiniz. Böylece sokak fotoğrafçılığı, belgesel fotoğrafçılığı ve portre fotoğrafçılığı yönlerinizi geliştirme şansınız olabilir. Örnek vermek gerekirse, pekmez kaynatan, üzüm / zeytin toplayan köylüler. Anadolu bu açıdan dünyanın en zengin yerlerinden, durmayın ve bu hafta sonu ajandanıza bir iki etkinlik sıkıştırın.


NOT: Bu tarz 1-2 günlük faaliyetlerde en sık yapılan hatalardan biri olan, yedek batarya, yedek hafıza kartı, fotoğraf makinesi şarj cihazınızı yanınıza almayı unutmayın. Gün sonunda bataryası bitmiş bir ftoğraf makinesi anca ağırlık yapar :)



5- Gökyüzü Fotoğrafçılığı


Beni tanıyanların yakından bildiği, çekerken en çok zevk aldığım fotoğraf türlerinden biridir Gökyüzü Fotoğrafları. Bulut hareketleri, yıldız izleri, samanyolu, yıldırımlar, yağmur fotoğrafları bunlara en güzel örneklerden biridir. Yıldırım Fotoğrafı Nasıl Çekilir? Konusu ile ilgili daha önce bloğuma yazmıştım. Soğuk kış ayları gelmeden, hava hala biraz ılıkken bulut, yıldırım, yağmur gibi gökyüzü hareketlerini çekmeniz için evinizden çokta uzaklaşmanıza gerek yok. Uzaklaşırsanız ve bu hareketleri güzel bir manzara ile kombinliye bilirseniz tabi ki daha güzel fotoğraflar elde edersiniz. Yıldız izi ve samanyolu fotoğrafları ise biraz daha uzmanlık ve emek isteyen konular. Bunun ile ilgili ayrıntılı bir yazı yazacağım için şimdilik bu konuyu yüzeysel geçiyorum. Gökyüzünde ayın olmadığı yada az ışık veren bir halinin olduğu bir gecede, şehir ışıklarından uzak, güzel bir kadraj ile yıldız izi yakalayabilir veya samanyolu fotoğrafı çekebilirsiniz. Camdan süzülen yağmur, şemsiyeleri ile gezen insanlar, su birikintilerin deki yansımalar sonbahar için farklı fotoğraf kareleri sunabilir. Fotoğraf makinenize meşhur alış-veriş sitelerinden 3-5 dolara alabileceğiniz bir yağmurluk ile yağmur altında da çekim yapabileceğinizi ve sizlere bambaşka bir dünyanın kapılarını açacağını hatırlatmak isterim. Bu konu ile ilgili son tavsiyem ise bu tarz fotoğraflar çekerken sizi yağmurdan koruyacak bir ekipmanı unutmamanız yönünde. Bunun için iyi bir yağmurluk yada yanınıza da şemsiye tutan bir asistan hiç fena olmaz.


NOT: Güzel yıldız fotoğrafları çekmek için ay ışığından sakınmak gerekir. Bunun için ayın durumunu ve konumunu takip etmekte yarar var. Ayın durumunu öğrenmek ve takip etmek için “Phases of the Moon” cep telefonu uygulaması ile indirip, kurabilirsiniz. Program ücretsizdir.



6- Su Hareketleri


İrili ufaklı şelaler, kayaların arasından süzülen sular,deniz kenarındaki dalga hareketleri derken sonbahar aslında uzun pozlamanın başlangıç mevsimi sayılabilir. Bunları herkesin bildiğini düşünüp, su ile ilgili başka şeyler yazacağım. Bir göl, deniz yada yağmurun etkisiyle ıslanan kaya ve taşlarda farklı desenler ve renkler ortaya çıkar. Eğer detay çekim yapmayı seviyorsanız, bura da ortaya çıkacak olan desenler ve renkler hoşunuza gidecektir. Aynı detayları ıslanan ağaç ve bitkilerde de yakalayabilir. Detay yada makro fotoğrafçılığın şaşırtıcı dünyasında yol alabilirsiniz.


 

7- Kuş Fotoğrafçılığı


Her yıl dünyada yaklaşık 50 Milyar kuşun göç ettiği düşünülmekte. Ülkemiz ise bu göç yollarından biri durumunda. Sizde Kuş (Ornito) Fotoğrafçılığına ilgi duyuyorsanız. sonbahar da ülkemizden geçen göçmen kuşları araştırıp, fotoğraflayabilirsiniz. Bunun için iyi bir tele objektife, kamuflaja ve biraz kuş bilgisine sahip olmanız gerektiğini hatırlatmak isterim.


8- Dekoratif Sonbahar Fotoğrafları


Sonbaharın gelmesi ile renk renk solan yapraklardan, kırılan dallardan ve yere düşen kozalaklardan çeşitli dekoratif ürünler yapıp, bunları iç mekan ve dış mekan çekimleriniz de kullanabilir, sonbaharın bu büyülü duygusunu fotoğraflarınıza ekleyebilirsiniz. Bunun için yapmanız gereken internet üzerinden bir iki dekoratif malzeme fikrine ulaşmak. Gerisi kendiliğinden gelecektir.



Bunlar benim aklıma gelen, sizlere fikir verebilecek başlıklardı. Sizlerde bunlara fikir ekleyebilir, sonbaharın tadını fotoğraf çekerek çıkarabilirsiniz. Unutmayın bazen, düşen bir yaprağı izlemek, çamurda yürümek, renklerin ve doğanın arasında, cep telefonunun çekmediği yerlerde dolaşmak size ve sevdiklerinize iyi gelir. Yazımdan ilham alıp, çektiğiniz fotoğrafları benimle paylaşmayı unutmayın. Sizlere fotoğraf dolu günler diler, okula başlayan kardeşlerimize ve ailelerine, kazasız belasız bir eğitim / öğrenim yılı geçirmelerini dilerim.

Sosyal mecralardan beni takip etmek isteyenler için adreslerim;

https://www.facebook.com/BayKAMPhttps://www.facebook.com/SerdarSuyunPhotography/https://twitter.com/BayKAMPhttps://www.instagram.com/serdarsuyunphotography/https://500px.com/serdarsuyun

18 Eylül 2016 Pazar

TAM PAYLAŞACAĞIM BİR GÜLME GELİYOR :)


Merhaba değerli fotoğraf severler. 2013 yılında başladığım DSLR maceram şuan için devam ederken, o günden bugüne kadar katıldığım dernek gezileri, dernek sunumları, arkadaşlarla yapılan fotoğraf çekim etkinlikleri v.b. şeylerde gözlemlediğim bir tespitten bahsetmek istiyorum. Bu tespit herkesin bildiği, konuşmaktan çekindiği bir konu aslında. Çünkü konuşmayarak ayıp, hata yada bahanelerimizi örtmeye devam ediyoruz?



Peki nedir bu tespit? Bu tespit değerli fotoğraf severler “FOTOĞRAF PAYLAŞMAMA”. Evet evet fotoğraf paylaşmama. Bugün, neden fotoğraf paylaşmaktan çekindiğimizi, nasıl paylaşabileceğimizi biraz sert ve acımasız olarak yazacağım. Dilerseniz bir süredir gözlemlediğim maddeleri yavaş yavaş açarak yazımıza devam edelim.

1- Ahmet’in Fotoğraf Makinesi Var Sendromu

Malumunuz herkeste dünya çapında nam salmış 3-5 markanın en az 1500-12000 TL arasında fiyatları olan DSLR yada aynasız fotoğraf makineleri mevcut. İş bu makinelerle de bitmiyor.Objektifi, tripodu, çantası v.s. derken harcanan paralar çok ciddi meblağlara ulaşıyor. Peki bu makineleri neden alıyoruz? Ne kadar kullanabiliryoruz? İşte burada FOTOĞRAF PAYLAŞMAMA RAHATSIZLIĞI başlıyor. Evet açalım. “Ahmet’in fotoğraf makinesi var. Bende alıp fotoğraf çekeceğim.” Kimi abi ve ablalarımız işe bu hevesle giriyor, girdikten sonra işin sadece fotoğraf makinesi alarak bitmediğini görüyor ve hevesi kırılıyor. Kırılan heves ile hırs yapıp öğreneceğine, tembellik yapıp öylece duruyor. Evet makineleri ilk aldığınızda ayarlar size biraz karışık gelebilir. Buda hevesinizin kırılmasına sebebiyet verebilir. Makine kullanımları ile ilgili kitaplar, dergiler mevcut. Çeşitli fotoğraf derneklerinde eğitimler var. Aldığınız fotoğraf makinesi markasının sizler için ücretsiz hazırladığı online eğitimler de mevcut. Ayrıca Youtube ve Vimeo gibi video sitelerinde uzman fotoğrafçılar tarafından hazırlanmış, makinenizin her ayarını tek tek anlatan ücretsiz videolarda mevcut. Bu kitap ve dergileri okuduğunuzda, bu eğitimlere katıldığınızda yada bahsi geçen video sitelerinden ilgili videoları izlediğinizde sizde artık makinenizi daha iyi kullanmaya başlayacaksınız. Ben 2013 yılında ilk DSLR makinemi aldığımda fotoğraf makinemin ayarlarını KULLANMA KILAVUZU’nu okuyarak çözmüştüm ve çekime gittiğimde bu klavuzu yanımdan hiç ayırmadım.Tabii bu zaman isteyen bir uğraş ve pes etmeden devam etmeniz gereken bir iş. Hadi tembellik yapmayın ve işe bir iki video izleyerek başlayın.

2- Ahmet Photoshop / Lightroom Biliyor Ben Bilmiyorum Sendromu

Öncelikle bu kısıma şunu anlatarak başlamalıyım. Çeşitli mecralarda hatta arkadaş buluşmalarındaki sohbetlerde bile şunu duymuşsunuzdur, biri çıkar şöyle der “BEN PHOTOSHOP’A KARŞIYIM”. Bunu söyleyebilecek cehalette 2 karekter olabilir. Birincisi photoshop bilmeyen karekter, ikincisi de photoshop’un ne işe yaradığını bilmeyen karakter. Bildiğiniz üzere filmli makinelerin döneminde bir çok film markası ve çeşidi vardı. Bunlar çektiğiniz fotoğrafları direk etkileyen, filtrelere sahip filmlerdi. Ayrıca fotoğrafçı karanlık odaya girdiğinde çeşitli kimyasallar ile fotoğraf üzerinde çeşitli efektler uygulayabiliyordu. Günümüzde bu işlemleri yapmak için en çok tercih edilen yazılımlar Photoshop ve Lightroom’dur. Yani efekt işleri eskiden de vardı. Bunu bilmeden konuşmak ve yorum yapmak az önce belirttiğim gibi cehaletten kaynaklıdır. Burada asıl tartışma konusu uygulanan efektlerin yada ayarların miktarı olmalıdır. Bu ise başka bir yazının konusu olabilir.

Peki fotoğraflarınızın Ahmet’in ki gibi görünmesi için ne yapmanız lazım? Ahmet kadar fotoğraf makinenize hakim olmanız ve Ahmet kadar Photoshop / Lightroom biliyor olmanız gerekmekte. Tabii bu programları öğrenmekte bir sabır işi ve zaman alan bir etkinlik. Peki bunları nasıl öğrenebilirsiniz? Aslında bunun cevabı birinci maddedekiyle aynı. Derneklerin açtığı Photoshop kurslarından, kitaplardan, dergilerden ve Youtube / Vimeo gibi video sitelerinde uzman fotoğrafçılar tarafından hazırlanmış videoları izleyerek. Bu yazdıklarımı 1-2 hafta yaptığınızda, kendinizde ve fotoğraflarınızda meydana gelen değişime siz bile şaşıracaksınız.

3- Ya Ben Çekiyorum Ama Yarışmalara Katıldığım İçin Paylaşmıyorum Yalanı

Evet arkadaşlar bu bir yalandır. Yarışmaların bir teması ve bu temaya uygun bir konusu olur. Yarışmalara katılan ve ciddi ciddi hazırlanan fotoğrafçılar genelde o konu için özel fotoğraf çekimleri yaparlar. Başlıkta yazan “Ya Ben Çekiyorum Ama Yarışmalara Katıldığım İçin Paylaşmıyorum” diyen bir fotoğrafçının da ciddi olması ve hazırlanması gerek. Bu genelde fotoğraf camiiasın da “Ben fotoğraf çekiyorum, çektiğimi beğenmiyorum, beğenmediğim içinde paylaşmıyorum” un karşılığına denk gelen  “Ya Ben Çekiyorum Ama Yarışmalara Katıldığım İçin Paylaşmıyorum” yalanıdır. Yapmayın biraz gerçekçi olun ve yalan söylemeyin.

4- Ahmet’in Fotoğrafı 50 Like Almış Benim ki Neden 6 Like Alıyor?

Maalesef Türkiye’de yetiştirilme tarzımızdan mı kaynaklı yoksa başka bir sebebi var mı bilemiyorum ama eleştirilere hiç taahmülümüz yok. Olumlular haddi neyse ama olumsuzlara hiç yok. Aslında eleştiri insanın gelişimini arttırması ve devam ettirmesi açısından son derece önemli. Tabii eleştiri yapanın üslubu da çok önemli ve dikkat etmesi gerek. Yapılan en büyük hatalardan biri de aman instagram da paylaşırsam beğeni gelir mi? Aman facebook’da paylaşırsam kaç like alır? Düşüncesini takıntı haline getirmek yada “Ahmet’in fotoğrafı 50 like almış benim ki neden 6 like alıyor?” demek. Öncelikle fotoğrafın bir sanat, sanatında insanlar üzerindeki etkisinin farklı olabileceğini unutmayalım. Örnek vermek gerekirse senin paylaştığın manzara fotoğrafı çok güzel olabilir ama Ahmet’in paylaştığı kedi fotoğrafı insanlar üzerinde daha sempatik bir etki bırakabilir. Demem o ki beğeni / like meselesine çok takılmayın, fotoğraflarınızı paylaşın, eleştiri almaktan kaçınmayın, yapılan eleştirileri dikkate almaya çalışın.

5- Fotoğraf Okuma, Fotoğraf Dallarını Bilme

Bu madde de son derece ilginç ve önemli. Örneğin bir portre fotoğrafında gözlerdeki netlik, alan derinliği, modelin fotoğrafa yüklediği anlam gibi şeyler önemliyken, bir gezi fotoğrafında fotoğraftaki anlama, kadrajın düzgünlüğüne v.b. şeylere bakılmaz. Anlatmak isteğim aslında şu, elinizde güzel bir gezi fotoğrafı var, örneğin Adrasan Sahili. Çekim yaparken netlik biraz kaymış, kadraj biraz eğilmiş demeyin, KORKMAYIN PAYLAŞIN. İkinci maddede yazdığım yazılımları bilirseniz bu gibi hataları düzeltebileceğinizide unutmayınız. Her fotoğrafın amacı ve anlattığı şeyler farklıdır. Fotoğraf Dallarına hakim olmanız sizin cesaretinizi arttırır.

6- Cool Takılmak

Bu maddedeki fotoğrafçılar da sık görülür. Bu maddeyi açıklamak için biraz başa dönelim. Belli bir para yatırıp makineyi aldık ve kullanmayı öğrendik diyelim. Yine belli bir para yatırıp bilgisayar aldık, bu bilgisayara photoshop yükledik ve güzelce öğrendik diyelim. Ama dernek ama arkadaşlarla fotoğraf gezilerine katılıp fotoğrafta çekiyoruz diyelim. Yarışmalara da arada bir katılıyoruz diyelim. Sergi / Sunum v.b. şeyler de hazırlamadığımızı düşünelim. Ve fotoğraf paylaşmıyoruz. Şimdi buradan bu COOL FOTOĞRAFÇILARA BİR SORUM OLACAK: BU KADAR FOTOĞRAFIN TURŞUSUNU MU KURACAKSINIZ? Fotoğraf görsel bir sanattır. Görsel sanat ta “kendine görsellik” diye bir şey duymadım / okumadım. Bu kadar ekipmana ve zamana yatırım yapıyorsanız fotoğraflarınızı paylaşın, COOL TAKILMANIN ne size ne başkasına bir yararı yoktur. Bu şekilde BEĞENİ DEĞİL, TEPKİ ÇEKERSİNİZ.

Yazımını şunları yazarak sonlandırmak istiyorum. Fotoğraf para, zaman, emek ve heves işidir. Sık sık antrenman yapmayı gerektirir. Bu yazıyı okuyorsanız, fotoğraf işine para ve heves yatırmışsınızdır demektir. Lütfen geriye zaman ve emek kaldığını, işi %50 başardığınızı unutmayın. Bol fotoğraflı ve  paylaşımlı günler diler. Huzurunuzda ünlü yönetmen ve oyuncu Tarık AKAN’ı da saygıyla andığımı belirtmek isterim.

Sosyal mecralardan beni takip etmek isteyenler için adreslerim;

29 Ağustos 2016 Pazartesi

Adrasan'da Nereler Gezilir? Adrasan'da Neler Yapılır?

Merhaba arkadaşlar Ağustos ayını geride bıraktığımız bu günlerde size bu ayın son yazısı olarak, özellikle fotoğrafçılar ve kamp severler için yararlı olacağını düşündüğüm Adrasan rehberi ile veda etmeyi düşündüm.


Antalya’dan Adrasan yaklaşık 90 km. Arabası olmayanlar için ulaşım Antalya Otogar’dan kalkan Çiçek Tur vasıtsıyla olabiliyor. Gün içersin de gidiş için 4 sefer, geliş için ise 4 sefer mevcut. Bunların dolu olma olasılığı ise çok yüksek bu sebeple alternatif olarak Antalya Kumluca minibüslerine binip Adrasan Kavşağında inebilir, oradan yaklaşık 12-13 km’lik yolu otostop yada minibüs ile aşabilirsiniz. (Çiçek Tur Telefon 0242 887 00 11)

Antalya Kumluca Otoyolundan Adrasan’a sapıp 8-9 km gidince maalesef bu yazın başında çıkan orman yangınının etkilerini görüyorsunuz. 150 Hektara yakın (Böyle yazınca anlaşılmıyor, daha iyi anlatmak için şöyle yazayım 1,500,000 metrekare) ormanlık arazi yanmış. Islah çalışmaları başlamış ve devam etmekte umarım en kısa zamanda fidanlar boy gösterir.


Adrasan’a ulaştıktan sonra konaklama için alternatifler çoktur. Butik oteller, hoteller, pansiyonlar, campingler v.s. Daha önce Adrasan’da Papirus Otelde kalmıştık. Özellikle aile formatına uygun, harika yemekleri olan bu oteli sizlere tavsiye edebiliriz. Biz bu sefer gittiğimizde kamp yaparak konaklamayı planladığımız için, denize yakın bir camping aramaya başladık. Hatırlatma: Adrasan’da sahil bandındaki işletmeler hariç, geri kalanlar sahile baya uzaktır. Öyle ki 1 km’den 200 metreye kadar çeşitli uzaklıklarda tesisler var. Tesis seçerken size tavsiyemiz, sıcakta yüreyeceğiniz mesafeyi düşünün ve bunu göre karar verin :)

Daha önce aşina olduğumuz, Adrasan’da sahile doğru yöneldik. Daha önce geliş gidişlerimizde sahilde kamp kurulduğunu görmüştük. Burada kampımızı kurarız diye düşünmüştük ki ülkemiz maalesef yine bizi şaşırtmadı. Kumluca Belediyesine bağlanan Adrasan (eskiden Adrasan Belediyesiydi) sahili parsel parsel otoparka dönüştürülmüş. 8-10 tane otoparkın arasına karavancılar ve kampçılar için, 15 TL ücretli, içinde wc ve duş imkanı olan ama neredeyse hiç bir ağacın ve gölgenin olmadığı bir kamp alanı ayrılmış. Tabii bu duruma canımız biraz sıkıldı ve başka bir yer aramaya başladık. Sahil bandını bir tur gezince az ilerde bulunan Gönül Gözleme işletmesine gittik. Bu işletmede de kamp kurulmakta.



Tesis kendi halinde Adrasanlı bir ailenin işlettiği hoş bir yer. Tesis ikiye ayrılmış. Bir taraf kamp yapanlar, bir taraf ise kahvaltı yapmaya, gözleme yemeğe gelenler için. İçer de WC, banyo, mutfak (içersinde 2 adet buzdolabı ve 1 adet tüplü ocak var – kullanabiliyorsunuz), soyunma kabini, ateş yakma alanı, hamak kurmaya uygun ağaçları var. Sahile de oldukça yakın. Konumu ise Adrasan sahilinin neredeyse tam ortasında. Neyse tesise gittik. İki kişi olduğumuzu 4 yaşında bir oğlumuzun olduğunu ne kadar ücret istediklerini sordum. Orada çalışan bir abi (ki açıkcası hiç haz almadım, aşırı paracı bir tip) 45 TL dedi ve 4 yaşındaki oğlum içinde para istedi. İşletmeye ismini veren Gönül Abla ve kızları babalarına çıkıştı ve 45 TL’lik ücret 30 TL’ye düştü. Haz almadığımız abi meğer Gönül Ablanın eşiymiş :)

Neyse bu tesise çadırımızı kurduk. Çadırımızı kurduktan sonra ise hemen denize gittik ve keyif yaptık. Adrasan'ının sahiline gelecek olursak, deniz temizlik bakımından 10 üzerinden 9, bir anda derinleşen bir yapısı yok, çok da dalgalı değil, plajı ise yarı kum, yarı taş. Taşlar ise canınızı yakmıyor. Rahatça yürüyebilirsiniz. Denizden çıktıktan sonra Adrasan sahilinin dik yamacına doğru yani doğu istikametine doğru yürüdük. Burada akan bir nehir varmış, sanırım daha çok kışın akıyor J Sağlı sollu bir çok otel ve restoran bu nehir içerisine setler kurarak yapay havuzlar oluşturmuşlar. Güzel mekanlar var. Bu kısa keşif gezisinde Adrasan Kız Kalesi’nin yerini öğrendik, nasıl gidileceğine dair yol tarifini aldık. Kamp alanına dönüp ateşimizi yaktık ve ateşte birşeyler pişirdikten sonra sohbet edip uyuduk.


Ertesi gün sabah güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra denize gittik. Denizden çıktıktan sonra ise akşamüstü Kız Kalesine gitmek için arabamıza bindik. Bir gün önceden aldığımız yol tarifi ile Kız Kalesine doğru gitmeye başladık. Nehir yatağından geçip, ilerde ki sapaktan sola doğru döndüğünüzde (tabelalar mevcut) 300-400 metre sonra arabanızı yola bırakıyorsunuz ve oldukça dik, taşlı, kaygan bir patikadan Kız Kalesine çıkıyorsunuz. Çıkarken patika oldukça dik olduğundan, sıcağında etkisiyle inanılmaz terledik ama kaleye varmamızla bu sıcaklığın yerini oldukça serin, rüzgarlı bir hava aldı. Kız Kalesine çıktığınızda bütün Adrasan Ovası ve sahili ayağınızın altında. Nefes kesen cinsten inanılmaz bir manzara. Burada biraz vakit geçirdikten sonra akşam kamp alanımıza geri döndük. Yemek, duş derken bir an hava durdu ve acı gerçek olan sivrisinekler ile tanıştık. Adrasan’da maalesef sivri sinek sorunu var, bu sorun rüzgar kesildiğinde can sıkıcı olabiliyor. Kampa yada tatile gelecekseniz sinek kovucu spreyleri yanınızda bulundurmanızı tavsiye ederiz.



Son günümüzde biraz erken uyandım. Kız Kalesinin nefes kesen manzarasından sonra gün doğumunu fotoğraflamak için sahile gittim. Bu mevsimde güneş denizin üzerinde doğmakta. Güneş doğmadan biraz uzun pozlama fotoğrafları çektim. Güneş doğarken de kullandığım Canon Eos 760D ile çekim yaptım. Ayrıca gün doğumunu cep telefonum ile, Hyperlapse programını kullanarakda görüntüledim. Çekim bittikten sonra güzel bir kahvaltı yapıp, kampımızı topladık. Son bir kez denize girdik. Sahilde uçurtma uçurduk ve yola koyulduk. Antalya’ya dönüş yolu üzerinde, Adrasan'a 20 km uzakta Ulupınar Köyü’ne gittik. Buranın alabalığı ve dereleri meşhur. Harika balık göletleri, mini mini şelaleler, suların içerisine kurulmuş köşkler ile sizlere kaliteli hizmet ve güzel tatlar sunan restoranları var. Daha önce Çağlayan Restoranda yemiştik, bu seferde Şelale Restoran’a gittik. Şelale Restoran Ulupınar’ın en büyük balık restoranı, içeri girerken dağıtılan kitapçıkta yazan doğruysa yaklaşık 60000 metrekare. İçersin de macera parkuru, mini hayvanat bahçesi ve balık tutkunlarının balık avlaya bildiği göletleri var. Burada göveçte kaşarlı alabalık tavsiyemiz. Balıkları gömdükten sonra J eve dönüş yoluna girdik ve evimize vardık.



Yazım biraz eksik kaldı. Adrasan’da başka neler yapılır onları da önceki tecrübelerime dayanarak anlatacağım. Adrasan herkesin bilmediği bir özelliğiyle de Türkiye’de farklı bir lokasyondur. Nedir bu özellik? Dalış. Adrasan’da Olympos Diving sizlere güzel bir dalış macerası sunmakta. 15’e yakın dalış noktası ile sualtında harika vakit geçirebilirsiniz. Yine sahilde gezi tekneleri bulunmakta. Eşim ile yaptığımız balayı tatilinde bu yat turları ile tüm gün Adrasandan Olimpos’a doğru koy koy gezmiş, harika vakit geçirmiştik. Görmediyseniz bu koyları görmenizi şiddetle tavsiye ederim. Adrasan’ın komşu köyü olan Karaöz’e gidebilir, burada denize girebilir, Karaöz ve Adrasan arasında bulunan koyları keşfedebilirsiniz. Bu koylarda kamp yapmanızda mümkün. Adrasan Karaöz arasında Türkiye’nin en yüksek rakımlı deniz feneri olan Gelidonya Deniz Fenerine gidebilirsiniz. Buraya belli bir noktaya kadar araçla sonrasında ise yürüyerek çıkılıyor. Gitmeden önce orman yolunun durumunu civardaki halka sormanızda fayda var. Yine Adrasan’ın komşusu Olimpos’a gidebilir, burada denize girip, tarihi eserleri gezebilirsiniz. Adrasan’ın sahili dışında, köyün içi de mimari açıdan ilginçtir. Burada örneğine az rastlanır taş evler bulunmaktadır.





Umarım bu yazım, fotoğraf çekmek ve kamp kurmak isteyenler yada Adrasan’ı duyup gelmek isteyenler için yararlı olmuştur. İlginize teşekkür eder, başka bir yazıda tekrar buluşmayı dilerim.

16 Ağustos 2016 Salı

Sapadere Kanyonu ve Cüceler Mağarası

Merhaba arkadaşlar bu yazımda sizlere Antalya ilinin Alanya İlçesine bağlı Sapadere Köyünden ismini alan bir Kanyondan bahsedeceğim.

Sapadere Kanyonu'na Antalya'dan gidecekseniz 177 Km, Alanya'dan gidecekseniz 44 Km yol yapmanız gerekmekte. Kanyona ulaşmak için Sapadere Köyünden yaklaşık 1,2 Km daha ileri gitmeniz gerekmekte.

Maalesef ülkemizde her güzel yerde olduğu gibi burada da giriş ücretli. Giriş Ücreti yetişkinler için 10 TL. Kanyona için bilet aldığınız gişenin yanında bir restoran mevcut. Bu restoranda yöresel yiyecekler, hediyelik ve hatıralık eşyalar satılmakta. Gişeden yaklaşık 100 metre ilerledikten sonra metal ve ahşaptan yapılmış bir yürüyüş platformu ile karşılaşıyorsunuz. Zira bu platform yapılmamış olsa bu güzelim kanyonu gezmek biraz zor ve riskli olabilirmiş. Bu platformun çeşitli yerlerinde suyun olduğu yere inen merdivenler var. Kanyonda çeşitli noktalarda derinliği 1 ile 7 metre arasında değişen doğal göletler var ve bu göletlerde yüze biliyorsunuz. Kanyonda büyük olarak adlandırılabilecek 2 şelale var. Birincisi parkurun ortasında, ikincisi ise sonunda. Fotoğraf çekmek ve yüzmek için oldukça ideal. Zira yosun tutan kayalara ziyadesiyle dikkat etmek gerek. Mavinin ve yeşilin bir çok tonunun iç içe olduğu ender yerlerden biri Sapadere Kanyonu. Eğer fotoğraf çekmek ve yüzmek istiyorsanız size tavsiyem sabah erkenden kanyonda olun. Sonra ne mi oluyor? Yerli yabancı bir çok turiste maruz kalıyorsunuz :)


Kanyon Genel Görünüm


1. Şelale


                                                                         2. Şelale

Başka bir kaç detayda şöyle; Alanya'da tatil yapıp konaklıyorsanız Jeep Safari'ye katılıp buraya gelebilirsiniz. Ben katılmadım ama yolda gördüğüm kafilelerin çok eğlendikleri belliydi. Tesis imkanlarına gelecek olursak yazımın başında da değindiğim üzere bir restoran var, Bay Bayan tuvalet mevcut. Kanyon içerisine girdiğinizde 3-5 masa 10-15 tabüreden oluşan çay, kahve v.b.şeyler satan kafe mevcut.

Burayı gezdikten sonra , Kanyon'a gelirken sıkça gördüğüm tabelaları ile bende de merak uyandıran Cüceler Mağrasına gittim. Bu mağara, Sapadere Köyü'ne gelmeden önce ki köy olan Tırılar Köyü'ne 1300 metre uzaklıkta bir mevkiide. Otoparkının manzarası ise dillere destan. Mağaraya gelince, küçük bir mağara yalnızca 155 metre. Büyük beklenti ile gitmeyin hüsrana uğrarsınız. Zira Damlataş, Aynalıgöl, Karain gibi mağaraları gezdiyseniz burayı beğenmeniz biraz zor.


Mağara Girişi


Mağaranın İçi


Otoparkın Manzarası

Tesise gelince burada da Bay ve Bayan wc mevcut. Ayrıca bir iki bişey atıştırıp, çay kahve içeceğiniz bir restoran var. Tırılar Köyüne inerseniz yörenin hünerli ellerinden çıkmış olan gözleme, semaverde çay ve yöresel ürünleri tadabilirsiniz. Haa unutmadan burasıda ücretli. Giriş ücreti yetişkinler içib 8 TL.

İmkanım oldukça bloğum da gittiğim yerleri yazmayı devam edeceğim. Yola çıkmayanlar için ilham olması dileğiyle. Teşekkür ederim.

7 Ağustos 2016 Pazar

Afyon'da Gezilecek Yerler


Merhaba arkadaşlar, bu yazımda sizlere 1 Günlük Afyon Turumuzda neler yaptık? Siz neler yapabilirsiniz? Bunları yazacağım.

Konaklama

Afyon bildiğiniz üzere Termal’in Başkenti olduğu için irili ufaklı bir çok otele sahip. Fiyat aralığında 80-300 TL arası değişmekte. Biz bu gezimizde, sadece uyuyacağımız için, lüks bir otelden ziyade biraz daha uygun fiyatlı bir oteli tercih ettik. Şehir merkezine olan uzaklığı ve uygun fiyatı sebebiyle Garden Kale Otel’i tercih ettik. Tek gece konaklama, kahvaltı dahil – tek kişi 80 TL, kahvaltı dahil – çift kişi 150 TL. Ayrıca yararlanmak isterseniz vaktiniz varsa Otel’in spor salonu, termal havuzları, buhar odası ve büyük bir yüzme havuzu mevcut. Kahvaltı konusunda ise oldukça iddaalılar. Özellikle Afyon’a ait yöresel ekmekler, haşhaşlı hamur işleri, kaymak ve sucuk ile güzel bir kahvaltı yapabilirsiniz.

Gezme Tozma


Afyon şehri yapısı itibariyle küçük, bu küçüklük şehir merkezini gezmek isteyenler için büyük bir avantaj. Gezimiz 1 günlük ve süremiz sınırlı olduğundan, bizde gezimizde şehir merkezini keşfetmeye karar verdik. Başlıca gezilecek yerler birbirine çok yakın.



İlk nokta olarak önce Ulu Camii’den başladık. Ulu Camii, Anadolu Selçukluları  devrinde 1272-1277 yıllarında Sahipata Nusretiddün Hasan tarafından yaptırılmıştır. Yapısı itibariyle kubbesi olmayan üzeri geleneksel yapıda çatı (dam)’dan oluşan bir camii. Camii içersin de Anadolu’da ender görebileceğiniz mükemmel bir ahşap işçiliği var. Rivayete göre çivi kullanılmadan yapıldığı söyleniyor. Bu camiinin olduğu bölge Eski Afyon olarak da geçiyor. Dar sokakları, renkli ve cumbalı konakları ile tipik ve sıcak bir havada karşılıyor bu sokaklar sizi.



Camii’yi gezdikden sonra yaklaşık 225 metre rakım üzerine Hitit Kralı II. Murşil tarafından yaptırılan Afyon’un simgesi Afyon Kalesine çıktık. Bu kaleye yaklaşık 625 basamak ile çıkılmakta. Çıkarken yapmanız gereken zaman zaman durup etrafı izlemek. Manzara sizi her haliyle kendine hayran bırakıyor. Kayalıklara yuva yapmış, ismini bilmediğimiz türlü türlü kuşlar ise sizlere adeta bir konser veriyor. Yine inanışa göre Kale’ye çıkan biri, Afyon’dan 7 sene boyunca gidemezmiş. Bunun sonucunu ise bekleyip göreceğiz J Kale’ye çıkıp yukarıda manzaraya baktığınızda bütün Afyon ovası ayaklarınızın altında.




Ağustos sıcağında bu tırmanışı yapmamıza rağmen hava çok güzeldi. Neredeyse hiç terlemeden hem çıktık hem indik. Buraya çıkarken yanınıza su almayı unutmayın.




Kale gezimizi bitirdikten sonra 300-400 metre ilerde olan Sultan Divani Mevlevihanesi Müzesi ve Camii’ni ziyaret ettik. Tarihi 13. Yüzyıla kadar uzanan, Konya’dan sonra Anadolu’daki en önemli Mevlivihane olan, Sultan Divani Mevlevihanesi içersinde, Mevleviliği anlatan bir müze bulunmakta. Ayrıca Sultan Divani Mevlevihanesi’nin önemli Mevlevilerinin naaşları’da camii içersin de ziyaretçilere açık durumda. Burayı gezdikten sonra bu camii ve müzenin hemen yanında bulunan, Mevlevi Konağı’nı ziyaret ettik. Burada da çeşitli eşyalar ve canlandırmalar mevcut.



Gelelim Afyon Zafer Müzesine. Bu müze yakın tarihimize ışık tutan ve son derece önem arz eden bir müze. Önemi şundan kaynaklanmaktadır; Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin planlandığı ve taarruz emrinin verildiği yer olma özelliğini taşımakta. İçeriye girdiğinizde kullanılan bazı eşyalar dışında sizleri genelde fotoğraf ve belgeler karşılıyor. Atatürk Odası ise o günlere ait detaylar sunmakta.



Buradan Afyon Arkeoloji Müzesine gittik. Bu müze de ise arkeolojik eserler sergilenmekte. Diğer Arkeoloji Müzelerine göre biraz küçük. Müzenin bahçesinde ise bir çok lahit, mezar taşı ve heykel bulunmakta. Sanırım bunlar müze binasına sığmadığı için şuan dışarıda. Gezilecek bir iki han hamam ve camii daha vardı programımızda lakin bunlar tadilatta olduğu için başka bir zamana ertelemek zorunda kaldık.

YEME İÇME



Bu kadar yer gezerken insan elbette acıkıyor. Afyon ise gerçekten yeme-içme konusunda çok başarılı. Daha önce geldiğimde tattığım için, buraya yazıp bir iki lokanta adı vereceğim. ET-RAF, İkbal Lokantası ve Etci Baba favori mekanlarım. Bu mekanların ortak özelliği ise mükemmel tat, uygun fiyat olması. Biz bu gezimizde Etci Baba’yı tercih ettik. Biraz şehir dışında ama zaten bu saydığımız yerleri gezdiğinizde, şehir içinde gezecek başka pek bir yer kalmıyor. Geleneksel Afyon lezzetlerinin başarılı bir temsilcisi Etci Baba. Burada Tandır Çorbası içebelir, sucuklu-kaşarlı pide, kuzu küşleme ve manda yoğurdunu deneyebilirsiniz. Yine manda sütünden yapılmış fırında sütlaç yada kaymaklı ekmek kadayıfını deneyebilirsiniz. İki kişi tıka basa yemek yiyip 40-60 TL arası bir rakamla buradan ayrılabilrisiniz.


ALIŞ-VERİŞ



Alış veriş aslında Afyon’da ikiye ayrılıyor. Birincisi geleneksel diyebileceğimiz alış-veriş. Bunun için OT PAZARI’na gidebilir burada çeşit çeşit bakır eşya, geleneksel kıyafet, hediyelik eşya bulabilirsiniz. İkincisi ise kılık-kıyafet. Evet Afyon’da giyim, diğer illere göre oldukça hesaplı. Sanırım bunda stratjik konumu etkili. Afyon’da alış-veriş deyince akla ilk gelen yer ise Afium AVM. Açık hava konseptiyle kurulan bu AVM’de bir çok tanıdık markanın Outlet Mağazaları bulunmakta. Mağazalardan, sinemaya, yeme-içmeden, teknolojiye kadar bir çok alanda, bir çok mağaza, ürün ve hizmetlerini sizlere uygun fiyata sunuyor. Bizde Afium’a geldik. Açıkcası 4-5 poşet alış veriş yapıp günü sonlandırdık. Sonra ise arabamıza binip, Antalya’ya doğru yola çıktık.

NOTLAR:

1-     Afyon Kale’sine çıkarken, etraf çok kirliydi. Afyon Belediyesi bu merdivenlere ve Kale’ye maalesef çöp kutuları koymamıştı. Okuduğum bir iki yazı ve gözlemlediğim kadarıyla gece buraya çıkmak son derece tehlikeli olabilir. Zira merdivenlerde herhangi bir aydınlatma göremedim. Kamera sistemi ile böylesine güzel bir yapı izlenmiyor, bu ise eline sprey boya alan herkesin Kale surlarına yazı yazması için cesaret veriyor. Ayrıca 1. ve 2. Restarasyonlar da kullanılan taşların farklı olması ise doğal dokuyu bozmuş. Buna nasıl izin verilmiş anlamak çok zor. Maalesef burada da bir restarasyon faciası yaşanmış.
2-     Zafer Müzesi ise yine maalesef tam bir hayal kırıklığı. Müze 20-30 sene önceki teknoloji ile yapılan düzenlemelerle duruyor.Açıklamak gerekirse, yayınlanan fotoğraflar bilgisayarda rütüşlanıp, renklendirilebilir. Çeşitli canlandırmalar ve ses efektleri eklenebilir. Rehber hizmeti verilebilir. Yayınlanan bazı silah ve objelerin durumu ise oldukça kötü. Bu konuda bir faaliyet yapılabilir.
3-     Arkeoloji Müzesi, ise bina olarak gerçekten çok küçük. O kadar küçük ki ilçelerden ve merkezden çıkartılan arkeolojik eserlerin çoğu şuanda bahçede. Yine bu müzemizde son derece bakımsız görünmekte. Umarım buda düzelir.


Evet gezimize dair detayları atlamadan anlatmaya çalıştım. Umarım Afyon Şehir Merkezi’ni gezmek isteyenler için yararlı olur. Buradan bu gezide beni yalnız bırakmayan biricik eşim Gülden Genç Süyün'e ve dünyanın en tatlı gezgini Ata Doruk Süyün'e teşekkür ederim. Herkese iyi günler diler, fırsat buldukça gezmenizi tavsiye ederim.

27 Temmuz 2016 Çarşamba

Bisiklet ile Antalya'dan Olimpos'a....

Merhaba arkadaşlar,
3-4 ay önce yeniden ufak ufak bisiklet sürmeye başlayan ben (Serdar Süyün), çeşitli antremanlardan sonra, dostum Kerem Kolak ile nihayet uzun bir bisiklet turu yapmaya karar verdik. Bunun için hafta sonu gidip gelinecek bir rota belirledik. Antalya - Olimpos rotası. Bu rotaya daha önce arabalarımızla defalarca gittiğimiz için aşinaydık. Bu sebepledir ki rota ile ilgili herhangi bir hazırlık yapmadık. Bütün detayları sizlerle paylaşmaya çalışacağım ki yeni yeni tura giden yada gitmeyi düşünen arkadaşlar nasıl hazırlanmalı? sorusuna belki cevap bulabilirler.

Hazırlıklarımız nasıl başladı?
Tura gidecek bir bisikletçi önce zihin ve kondisyon olarak mümkün olduğunca antrenman yapmalı. Biz bu turdan önce yaklaşık 4-5 kere Dokuma - Mazı Dağı - Duacı Köyü - Konyaaltı Varyant - Konyaaltı Sahil - Yeni Açılan Çevre yolu (50 km'ye yakın) rotasını pedalladık. Bu rotadaki amacımız yokuş tırmanma, düz yol performansı ve yokuş inme gibi noktaları simüle etme, ne gibi zorluklar yaşarız bunların cevabını bulmaktı.

Sonra?
Sonra ki süreç daha eğlenceliydi. Bisikletimizi tura hazırlama. Ben BTWİN Rockrider 540 kullannıyorum. Kullandığım bisiklet bir MTB olduğu için uzun yola çok elverişli değildi. Elverişli değil derken MTB si olan arkadaşlarım hemen çekinmesin, bu cümleden kastım şudur. Arkada portbagajı yoktu. Bende bir port bagaj almak için araştırmalara başladım ve çok büyük bir sorunla karşılaştım. Bisikletimin port bagaj bağlanacak hiç bir deliği yoktu. Nasıl olabilirdi ki bu? Eski bisikletlerin hepsinde bagaj için delikler olurdu. Neyse ki imdadıma Antalya'daki Mavi Rüya Bisiklet yetişti. Kendilerine "heybe takılabilen ve biraz ağır (20-30kg) yük taşıyabilen bir bagaja ihtiyacım olduğunu anlattım. Oda bana KADRODAN BAĞLANTILI BAGAJ'lar olduğunu, bu bagajların performansının fena olmadığını söyledi. Maalesef ellerinde kalmamış. İnternet üzerinden yaptığım araştırmaya göre bu bagaj Eskişehir'de Çınar Bisiklet'te vardı. Hemen internet üzerinden bunu satın aldım ve Çınar Bisiklet bunu aynı gün kargoya vererek, tura 2 gün kala resmen beni kurtardı. Her iki firmaya da buradan ilgileri ve güven verdikleri için teşekkür ederim.

Ya heybe?
Heybe konusunu 1 ay önceden araştırmaya başlamıştım. Hem Decathlon, hem yerel mağazalar gibi yerlerde heybelere bakmıştım, bunları litre olarak yetersiz bulmuştum. Yetersiz bulmamın sebebi heybelerden kaynaklı değil, benden kaynaklıydı. Kamp malzemelerim, fotoğraf makinem, tripod, plaj malzemelerim gibi ekipmanları düşününce büyük bir heybe istiyordum. Geziniyo isimli youtube kanalında Sem Çanta ile ilgili bir inceleme videosu izlemiştim, istediğim büyüklükte (55-60 litre civarı) heybe onlarda vardı. Sem çanta ile görüşüp, heybenin detaylarını öğrendikten sonra, tura iki gün kala heybem geldi. Tam istediğim gibi çıktığını (renk ve büyüklük olarak) belirtmek isterim. Tabii işlevselliği ve kalitesi turda belli olacaktı. Yazının devamına değil hemen buraya yazmak istiyorum. Heybenin bagaja oturması, alt çırtlar ile kadroya bağlanması, hacim olarak geniş olması, fermauarların yalıtımlı olması, üst kısmının klipslerle yan kısımlara bağlanması / ayrılması, üst kısmın sert bir malzemeden yapılması gerçekten çok güzel düşünülmüş. Hafta sonu turu için aldığım bu heybe uzun soluklu turlarınız için bile oldukça ideal, zira çok geniş bir heybe.


Performans 1
İcraat kısmına gelecek olursak, (Performans 1 dememin sebebi Antalya - Olimpos kısmına gidiş) 28-29 Mayıs 2016 tarihlerinde, bisikletlerimizle, dostum Kerem Kolak (Sedona Orbis Plus) ve ben (BTWİN Rock Rider 540) Antalya'dan Olimpos'a hareket ettik.




Kendisi ile sabah 05:30'da buluşup, heybelerimizi bisikletlere yükleyip, yola koyulduk. İlk molamızı Göynük'a gelmeden sağ tarafta bulunan, semaverde harika çay demleyen mola yerinde verdik. Ufak bir kahvaltıdan sonra yola devam ettik.



Su ve ihtiyaç molaları için ara ara durarak saat 11:30 gibi Ulupınar'a vardık. Ulupınar'da (alabalığı meşhur) güzel bir restaurantta karnımızı doyurduktan sonra Olimpos kavşağına geldik. Buradan sonrası nisbeten daha kolay, yokuş aşağı ve düzlük. Her ne kadar Tekirova'dan Olimpos Kavşağına kadar olan rampalar bizi zorlasa da, hedefimize ulaşarak Kadir'in Ağaç Evlerine vardık. Seneler sonra ilk uzun turum olduğundan, bisikletçiler için uzun yol rahatsızlığı sayılabilecek diz ağrısı peşimi Tekirova'dan sonra bırakmadı. Sağ dizim zaman zaman ciddi sayılabilecek düzeyde ağrıdı. Bunun için neler yapmak gerektiğini yazımın ilerleyen satırlarında paylaşacağım. Ayrıca Kadir'in Ağaç Evi'ne ulaştığımızda hem Kerem'in hem benim göbeği acayip şişmişti. Bunun sebebi yol boyunca 5-6 litre su içmemizdi. Resmen midemizden gelen gulup gulup seslerini duyabiliyorduk.

Konaklama ve Eğlence
Konaklama için Booking.com'dan Kadir'in Ağaç Evlerini seçmiştik. Kahvaltı, akşam yemeği ve konaklama kişi başı 65TL civarı. Neden böyle bir konaklama tercih ettik? Şu sebeple; çadırda kalıp, dışardan kahvaltı ve akşam yemeği yesek, Olimpos koşullarında aynı paraya denk geliyor. Ayırca çadırda konakladığınızda duş ve wc imkanları olmadığı için bu yorucu performansın üzerine can sıkıntısı yaratabilirdi. İddaalı olmayan odaları, sempatik ve salaş havası, dünya çapında tanınmışlığı ve eğlenceleri ile Kadir'in Ağaç Evleri dinlenmek için uygun bir mekan.




Akşam yemekleri ve kahvaltısı oldukça tatmin ediciydi. Akşam yemeğinden sonra odamıza geçtik. Saat 21:00 gibi uyumuşuz. Zaman zaman uyandığımızda Kadir'in Ağaç Evlerin'de bulunan barda inanılmaz bir eğlence vardı (sesinden anladık doğrusu). Odada olmamıza rağmen çalınan müzikler ve konaklayanların eğlence  dolu sesleri çok şey kaçırdığımızın habercisiydi. Neyse tekrar uyuduk. Sabah uyanıp güzel bir kahvaltı yapıp tekrar yola koyulduk.

Performans 2
Bir gün önceden oldukça yorgun olduğumuz, kasık ve dizlerde ağrı hissettiğimiz için, özellikle de ben Olimpos yokuşlarını gözümde büyütmüştüm. Yokuşları birer birer aşınca ve vücudumuz ısınmaya başlayınca çokta zorlanmadan, yaklaşık 1 saat 15 dakika gibi bir sürede Olimpos Kavşağına vardık. Bu kavşakta bulunan, Olimpos dolmuşlarının da hareket noktası olan, manzarası harika olan, dinlenme tesisinde güzel bir mola verdik.



Moladan sonra bisikletleri yokuş aşağı saldık. Bu salma işlemi maalesef Ulupınar'a kadar sürdü. Ulupınar'dan sonra biraz daha yokuş tırmanıp, bu sefer Tekirova'ya kadar yokuş aşağı saldık bisikletlerimizi. Bu salma işleminde bisikletlerimiz saatte 60 km'ye yakın hızlara ulaştı. Kask takmadan bunu yapmak biraz tehlikeli doğrusu. Biraz daha pedalladıkdan sonra Kemer'e kadar geldik. Kemer'de dizim ağrısı yine nüksetti. Yinede yola devam ettik. Kemer'i biraz geçince yol kenarında portakal ve kayısı satan, dünya tatlısı Fikri amca ile tanıştık. Kendisi bize organik olan bu meyvelerden ikram etti ve biraz da sohbet edip dinlettik. Dizimin ağrıdığını öğrenince, büyük su termosundan 1 kalıp buz verdi ve dizime uygulamamı istedi. Sayesinde biraz zevksiz bir hal alan dönüş yolculuğumuz bir anda eski neşesine kavuştu. Yeniden yola koyulduk ve tünelleri bir bir geçtik. Sarısu - Balıkçı Barınağı arasında yol yapım çalışması olduğu için trafik çok sıkışıktı. Bizde yol yapım çalışması olan şeride geçtik ve rahat rahat trafiğe girmeden Sarısu'ya kadar indik. Sarısu'dan da buluşma yerimiz olan Hurma'ya sürdük. Yaklaşık 5 saat gibi bir bisiklet sürme süresi ile eve varmış olduk. Gidiş - Geliş toplam 11 saatte yakın bisiklet sürmüş olduk. Yaklaşık 150 km yol yapmış olduk. Umarım bu turları tekrarlama şansımız olur. Zira kondisyon kazandıkça bu turların daha eğlenceli geçeceği belli. İlginize teşekkür ederim. Yorum yazarsanız sizlerinde fikirlerini öğrenmek isterim.