20 Eylül 2016 Salı
FOTOĞRAF - LI - YORUM
Umarım bu yazı ile içinizdeki yorumcular ortaya çıkar ve hak eden, daha fazla fotoğraf, olumlu yada olumsuz yorumlara maruz kalır. Güzel kareler yakaladığınız, harika bir sonbahar geçirmenizi dilerim.
Yer:
Antalya, Türkiye
19 Eylül 2016 Pazartesi
Sonbahar için Fotoğraf Fikirleri
Merhaba değerli fotoğraf severler. Yazın dayanması zor sıcakları bizleri yavaş yavaş terk edip yerini daha serin, yaprakların sararıp düştüğü sonbahara bırakmakta. Bende bu yazımda, fotoğrafçılar için adeta bir şölen havası estiren sonbahara dair fotoğraf fikirleri paylaşmaya ve bu fikirleri uygularken karşılaşabileceğiniz ufak tefek aksaklıklara dikkat çekmek istedim.
Hepimiz çeşitli sosyal mecralarda “vay be” dediğimiz son
bahar fotoğrafları görmüşüzdür. Aslında bu vay be denilen fotoğraflar; arabaya
bin, biraz yürü, git, çek ve paylaş şeklinde olmuyor. Bunlar için hava
raporları, güneş (ışık) takibi, daha önce yapılan keşif çalışması, ekipman,
çekim, düzenleme ve paylaşma gibi aşamalar gerekmekte. Yani iyi bir sonbahar
fotoğrafı çekmek için biraz düşünmek ve iyi bir plan yapmak gerekir. Bu giriş
kısmından sonra dilerseniz detaylara inelim.
NOT: İyi bir
fotoğrafta gerçekten ciddi bir emek vardır. Facebook, Instagram gibi sosyal
ağlarda paylaşılan iyi fotoğrafları like butonu ile lütfen geçiştirmeyiniz. Mümkünse
iki kelime yazıp, beğeninizi bu şekilde belirtiniz. Bu hareket fotoğrafı
paylaşanı onure edip, mutlu ederken, yeni başlayacak olan arkadaşlıklarında
temelini atar.
1- Model ile Çekim
Sonbahar verdiği duygu, gösterdiği renkler ve geçiş mevsimi
olması sebebiyle insanda hep romantik bir hava uyandırır. Fotoğrafçılarda bu
romantik durumdan etkilenir. Bunun için ise bir modelin olduğu fotoğraf
çekimleri oldukça popülerdir. Bunun için yapmanız gereken şey uygun mekanı
belirledikten sonra aileniz, arkadaşlarınız ve akrabalarınızdan model olmaları
için yardım istemek. Ben yaklaşık 3 senedir oğlum Ata Doruk’un sonbahar temalı
fotoğraflarını çekmekteyim. Bunun için uzakalra gitmenize gerek yok. Çınar
ağaçlarının bol olduğu bir parka gitmeniz bu iş için son derece yeterli
olacaktır. Örnek olması açısından aşağıda fotoğrafını paylaşıyorum.
NOT: Sıkça karşımıza
çıkan rengarenk şemsiyeli fotoğraflardan kaçının. Eğer bir obje kullanmak
istiyorsanız bu obje daha çok modelinizin giyebileceği bir şey olmalı. Örneğin
bir şapka, atkı, değişik renkli ve desenli çoraplar gibi.
2- Gün Doğumu / Gün Batımı Fotoğrafı
Sonbaharda güneş biraz daha yatay konum alır ve ışık
yumuşar. Bu yumuşama havanın serinlemesi ile deniz ve göl kenarlarında pus
oluşturur. Ormanın içinden, güzel bir göl manzarasına karşı çekilen yada deniz
kıyısından dağlara, şehre doğru çekilen bir manzara fotoğrafına kimse hayır
demez. Bunun için yapmanız gereken, sabah çekimi için biraz erken kalkmak ve
uykusuz kalmaktır. Göl ve deniz kıyısında ND Filtre kullanarak farklı efektler
yakalayabilir, fotoğraflarınıza su ve bulut hareketleri ekleyebilirsiniz. Yine
manzara fotoğrafçılığının vazgeçilmez filtresi Polarize Filtre ile bulut ve su
yansımasını değiştirebilir. Fotoğrafınıza farklı tatlar katabilirsiniz. Eğer uzun
vaktiniz var ise ve time lapse tekniğinden hoşlanıyorsanız, intervalometresi
olan bir kablolu / kablosuz kumanda ile çekim yapabilirsiniz. Bu çekimler için
tripodu yanınıza almayı unutmayın.
NOT: Bulunduğunuz
konumda gün doğumu ve batımı saatlerini “Exsate Golden Hour” cep telefonu
uygulaması ile öğrenebilirsiniz. Program ücretsizdir.
3- Balıkçı Fotoğrafları
İkinci maddeyi gerçekleştirmek için göl yada deniz kenarına
gittiyseniz eğer, av sezonunun açılması ile birlikte sabah erkenden yada gün
batımında tekneleriyle denize / göle açılan balıkçıları görmeniz mümkün. Ağ
atan güzel bir balıkçı fotoğrafı her zaman dikkat çekicidir. Burada size bir
tavsiyem olacak. Daha iyi kadrajlar yakalamak için suya girmelisiniz. Bunun
için size, balıkçıların kullandığı, bele kadar uzanan, su geçirmez tulumları
tavsiye ederim.
4- Bağ Bozumu / Zeytin Toplama v.b. Festivaller
Bulunduğunuz yada sizlere yakın olan lokasyon da çeşitli,
yöresel faaliyetler / etkinlikler / festivaller olabilir. Bunları takip edip,
sonbahara özgü bu insan aktivitelerini fotoğraflayabilirsiniz. Böylece sokak
fotoğrafçılığı, belgesel fotoğrafçılığı ve portre fotoğrafçılığı yönlerinizi
geliştirme şansınız olabilir. Örnek vermek gerekirse, pekmez kaynatan, üzüm /
zeytin toplayan köylüler. Anadolu bu açıdan dünyanın en zengin yerlerinden,
durmayın ve bu hafta sonu ajandanıza bir iki etkinlik sıkıştırın.
NOT: Bu tarz 1-2
günlük faaliyetlerde en sık yapılan hatalardan biri olan, yedek batarya, yedek
hafıza kartı, fotoğraf makinesi şarj cihazınızı yanınıza almayı unutmayın. Gün
sonunda bataryası bitmiş bir ftoğraf makinesi anca ağırlık yapar :)
5- Gökyüzü Fotoğrafçılığı
Beni tanıyanların yakından bildiği, çekerken en çok zevk
aldığım fotoğraf türlerinden biridir Gökyüzü Fotoğrafları. Bulut hareketleri,
yıldız izleri, samanyolu, yıldırımlar, yağmur fotoğrafları bunlara en güzel
örneklerden biridir. Yıldırım Fotoğrafı Nasıl Çekilir? Konusu ile ilgili daha
önce bloğuma yazmıştım. Soğuk kış ayları
gelmeden, hava hala biraz ılıkken bulut, yıldırım, yağmur gibi gökyüzü
hareketlerini çekmeniz için evinizden çokta uzaklaşmanıza gerek yok.
Uzaklaşırsanız ve bu hareketleri güzel bir manzara ile kombinliye bilirseniz
tabi ki daha güzel fotoğraflar elde edersiniz. Yıldız izi ve samanyolu
fotoğrafları ise biraz daha uzmanlık ve emek isteyen konular. Bunun ile ilgili
ayrıntılı bir yazı yazacağım için şimdilik bu konuyu yüzeysel geçiyorum.
Gökyüzünde ayın olmadığı yada az ışık veren bir halinin olduğu bir gecede,
şehir ışıklarından uzak, güzel bir kadraj ile yıldız izi yakalayabilir veya
samanyolu fotoğrafı çekebilirsiniz. Camdan süzülen yağmur, şemsiyeleri ile
gezen insanlar, su birikintilerin deki yansımalar sonbahar için farklı fotoğraf
kareleri sunabilir. Fotoğraf makinenize meşhur alış-veriş sitelerinden 3-5
dolara alabileceğiniz bir yağmurluk ile yağmur altında da çekim
yapabileceğinizi ve sizlere bambaşka bir dünyanın kapılarını açacağını
hatırlatmak isterim. Bu konu ile ilgili son tavsiyem ise bu tarz fotoğraflar
çekerken sizi yağmurdan koruyacak bir ekipmanı unutmamanız yönünde. Bunun için
iyi bir yağmurluk yada yanınıza da şemsiye tutan bir asistan hiç fena olmaz.
NOT: Güzel yıldız
fotoğrafları çekmek için ay ışığından sakınmak gerekir. Bunun için ayın
durumunu ve konumunu takip etmekte yarar var. Ayın durumunu öğrenmek ve takip
etmek için “Phases of the Moon” cep telefonu uygulaması ile indirip,
kurabilirsiniz. Program ücretsizdir.
6- Su Hareketleri
İrili ufaklı şelaler, kayaların arasından süzülen
sular,deniz kenarındaki dalga hareketleri derken sonbahar aslında uzun
pozlamanın başlangıç mevsimi sayılabilir. Bunları herkesin bildiğini düşünüp,
su ile ilgili başka şeyler yazacağım. Bir göl, deniz yada yağmurun etkisiyle
ıslanan kaya ve taşlarda farklı desenler ve renkler ortaya çıkar. Eğer detay
çekim yapmayı seviyorsanız, bura da ortaya çıkacak olan desenler ve renkler
hoşunuza gidecektir. Aynı detayları ıslanan ağaç ve bitkilerde de
yakalayabilir. Detay yada makro fotoğrafçılığın şaşırtıcı dünyasında yol
alabilirsiniz.
7- Kuş Fotoğrafçılığı
Her yıl dünyada yaklaşık 50 Milyar kuşun göç ettiği
düşünülmekte. Ülkemiz ise bu göç yollarından biri durumunda. Sizde Kuş (Ornito)
Fotoğrafçılığına ilgi duyuyorsanız. sonbahar da ülkemizden geçen göçmen kuşları
araştırıp, fotoğraflayabilirsiniz. Bunun için iyi bir tele objektife, kamuflaja
ve biraz kuş bilgisine sahip olmanız gerektiğini hatırlatmak isterim.
8- Dekoratif Sonbahar
Fotoğrafları
Sonbaharın gelmesi ile renk renk solan yapraklardan, kırılan
dallardan ve yere düşen kozalaklardan çeşitli dekoratif ürünler yapıp, bunları
iç mekan ve dış mekan çekimleriniz de kullanabilir, sonbaharın bu büyülü
duygusunu fotoğraflarınıza ekleyebilirsiniz. Bunun için yapmanız gereken
internet üzerinden bir iki dekoratif malzeme fikrine ulaşmak. Gerisi
kendiliğinden gelecektir.
Bunlar benim aklıma gelen, sizlere fikir verebilecek
başlıklardı. Sizlerde bunlara fikir ekleyebilir, sonbaharın tadını fotoğraf
çekerek çıkarabilirsiniz. Unutmayın bazen, düşen bir yaprağı izlemek, çamurda
yürümek, renklerin ve doğanın arasında, cep telefonunun çekmediği yerlerde
dolaşmak size ve sevdiklerinize iyi gelir. Yazımdan ilham alıp, çektiğiniz
fotoğrafları benimle paylaşmayı unutmayın. Sizlere fotoğraf dolu günler diler,
okula başlayan kardeşlerimize ve ailelerine, kazasız belasız bir eğitim /
öğrenim yılı geçirmelerini dilerim.
Sosyal mecralardan beni takip etmek isteyenler için adreslerim;
https://www.facebook.com/BayKAMPhttps://www.facebook.com/SerdarSuyunPhotography/https://twitter.com/BayKAMPhttps://www.instagram.com/serdarsuyunphotography/https://500px.com/serdarsuyun
18 Eylül 2016 Pazar
TAM PAYLAŞACAĞIM BİR GÜLME GELİYOR :)
Merhaba değerli fotoğraf severler. 2013 yılında başladığım
DSLR maceram şuan için devam ederken, o günden bugüne kadar katıldığım dernek
gezileri, dernek sunumları, arkadaşlarla yapılan fotoğraf çekim etkinlikleri
v.b. şeylerde gözlemlediğim bir tespitten bahsetmek istiyorum. Bu tespit
herkesin bildiği, konuşmaktan çekindiği bir konu aslında. Çünkü konuşmayarak
ayıp, hata yada bahanelerimizi örtmeye devam ediyoruz?
Peki nedir bu tespit? Bu tespit değerli fotoğraf severler “FOTOĞRAF
PAYLAŞMAMA”. Evet evet fotoğraf paylaşmama. Bugün, neden fotoğraf paylaşmaktan
çekindiğimizi, nasıl
paylaşabileceğimizi biraz sert ve acımasız olarak yazacağım. Dilerseniz bir
süredir gözlemlediğim maddeleri yavaş yavaş açarak yazımıza devam edelim.
1- Ahmet’in Fotoğraf
Makinesi Var Sendromu
Malumunuz herkeste dünya çapında nam salmış 3-5 markanın en
az 1500-12000 TL arasında fiyatları olan DSLR yada aynasız fotoğraf makineleri
mevcut. İş bu makinelerle de bitmiyor.Objektifi, tripodu, çantası v.s. derken
harcanan paralar çok ciddi meblağlara ulaşıyor. Peki bu makineleri neden
alıyoruz? Ne kadar kullanabiliryoruz? İşte burada FOTOĞRAF PAYLAŞMAMA
RAHATSIZLIĞI başlıyor. Evet açalım. “Ahmet’in fotoğraf makinesi var. Bende alıp
fotoğraf çekeceğim.” Kimi abi ve ablalarımız işe bu hevesle giriyor, girdikten
sonra işin sadece fotoğraf makinesi alarak bitmediğini görüyor ve hevesi kırılıyor.
Kırılan heves ile hırs yapıp öğreneceğine, tembellik yapıp öylece duruyor. Evet
makineleri ilk aldığınızda ayarlar size biraz karışık gelebilir. Buda hevesinizin
kırılmasına sebebiyet verebilir. Makine kullanımları ile ilgili kitaplar,
dergiler mevcut. Çeşitli fotoğraf derneklerinde eğitimler var. Aldığınız
fotoğraf makinesi markasının sizler için ücretsiz hazırladığı online eğitimler
de mevcut. Ayrıca Youtube ve Vimeo gibi video sitelerinde uzman fotoğrafçılar
tarafından hazırlanmış, makinenizin her ayarını tek tek anlatan ücretsiz
videolarda mevcut. Bu kitap ve dergileri okuduğunuzda, bu eğitimlere
katıldığınızda yada bahsi geçen video sitelerinden ilgili videoları
izlediğinizde sizde artık makinenizi daha iyi kullanmaya başlayacaksınız. Ben
2013 yılında ilk DSLR makinemi aldığımda fotoğraf makinemin ayarlarını KULLANMA KILAVUZU’nu okuyarak çözmüştüm ve çekime gittiğimde bu klavuzu
yanımdan hiç ayırmadım.Tabii bu zaman isteyen bir uğraş ve pes etmeden devam
etmeniz gereken bir iş. Hadi tembellik yapmayın ve işe bir iki video izleyerek
başlayın.
2- Ahmet Photoshop /
Lightroom Biliyor Ben Bilmiyorum Sendromu
Öncelikle bu kısıma şunu anlatarak başlamalıyım. Çeşitli
mecralarda hatta arkadaş buluşmalarındaki sohbetlerde bile şunu
duymuşsunuzdur, biri çıkar şöyle der “BEN PHOTOSHOP’A KARŞIYIM”. Bunu
söyleyebilecek cehalette 2 karekter olabilir. Birincisi photoshop bilmeyen
karekter, ikincisi de photoshop’un ne işe yaradığını bilmeyen karakter.
Bildiğiniz üzere filmli makinelerin döneminde bir çok film markası ve çeşidi
vardı. Bunlar çektiğiniz fotoğrafları direk etkileyen, filtrelere sahip
filmlerdi. Ayrıca fotoğrafçı karanlık odaya girdiğinde çeşitli kimyasallar ile
fotoğraf üzerinde çeşitli efektler uygulayabiliyordu. Günümüzde bu işlemleri
yapmak için en çok tercih edilen yazılımlar Photoshop ve Lightroom’dur. Yani
efekt işleri eskiden de vardı. Bunu bilmeden konuşmak ve yorum yapmak az önce
belirttiğim gibi cehaletten kaynaklıdır. Burada asıl tartışma konusu uygulanan
efektlerin yada ayarların miktarı olmalıdır. Bu ise başka bir yazının konusu
olabilir.
Peki fotoğraflarınızın Ahmet’in ki gibi görünmesi için ne
yapmanız lazım? Ahmet kadar fotoğraf makinenize hakim olmanız ve Ahmet kadar
Photoshop / Lightroom biliyor olmanız gerekmekte. Tabii bu programları
öğrenmekte bir sabır işi ve zaman alan bir etkinlik. Peki bunları nasıl
öğrenebilirsiniz? Aslında bunun cevabı birinci maddedekiyle aynı. Derneklerin
açtığı Photoshop kurslarından, kitaplardan, dergilerden ve Youtube / Vimeo gibi
video sitelerinde uzman fotoğrafçılar tarafından hazırlanmış videoları
izleyerek. Bu yazdıklarımı 1-2 hafta yaptığınızda, kendinizde ve
fotoğraflarınızda meydana gelen değişime siz bile şaşıracaksınız.
3- Ya Ben Çekiyorum
Ama Yarışmalara Katıldığım İçin Paylaşmıyorum Yalanı
Evet arkadaşlar bu bir yalandır. Yarışmaların bir teması ve
bu temaya uygun bir konusu olur. Yarışmalara katılan ve ciddi ciddi hazırlanan
fotoğrafçılar genelde o konu için özel fotoğraf çekimleri yaparlar. Başlıkta
yazan “Ya Ben Çekiyorum Ama Yarışmalara Katıldığım İçin Paylaşmıyorum” diyen
bir fotoğrafçının da ciddi olması ve hazırlanması gerek. Bu genelde fotoğraf
camiiasın da “Ben fotoğraf çekiyorum, çektiğimi beğenmiyorum, beğenmediğim
içinde paylaşmıyorum” un karşılığına denk gelen “Ya Ben Çekiyorum Ama Yarışmalara Katıldığım
İçin Paylaşmıyorum” yalanıdır. Yapmayın biraz gerçekçi olun ve yalan
söylemeyin.
4- Ahmet’in Fotoğrafı
50 Like Almış Benim ki Neden 6 Like Alıyor?
Maalesef Türkiye’de yetiştirilme tarzımızdan mı kaynaklı
yoksa başka bir sebebi var mı bilemiyorum ama eleştirilere hiç taahmülümüz yok.
Olumlular haddi neyse ama olumsuzlara hiç yok. Aslında eleştiri insanın
gelişimini arttırması ve devam ettirmesi açısından son derece önemli. Tabii
eleştiri yapanın üslubu da çok önemli ve dikkat etmesi gerek. Yapılan en büyük
hatalardan biri de aman instagram da paylaşırsam beğeni gelir mi? Aman facebook’da
paylaşırsam kaç like alır? Düşüncesini takıntı haline getirmek yada “Ahmet’in
fotoğrafı 50 like almış benim ki neden 6 like alıyor?” demek. Öncelikle
fotoğrafın bir sanat, sanatında insanlar üzerindeki etkisinin farklı
olabileceğini unutmayalım. Örnek vermek gerekirse senin paylaştığın manzara
fotoğrafı çok güzel olabilir ama Ahmet’in paylaştığı kedi fotoğrafı insanlar
üzerinde daha sempatik bir etki bırakabilir. Demem o ki beğeni / like
meselesine çok takılmayın, fotoğraflarınızı paylaşın, eleştiri almaktan
kaçınmayın, yapılan eleştirileri dikkate almaya çalışın.
5- Fotoğraf Okuma,
Fotoğraf Dallarını Bilme
Bu madde de son derece ilginç ve önemli. Örneğin bir portre
fotoğrafında gözlerdeki netlik, alan derinliği, modelin fotoğrafa yüklediği
anlam gibi şeyler önemliyken, bir gezi fotoğrafında fotoğraftaki anlama,
kadrajın düzgünlüğüne v.b. şeylere bakılmaz. Anlatmak isteğim aslında şu, elinizde
güzel bir gezi fotoğrafı var, örneğin Adrasan Sahili. Çekim yaparken netlik
biraz kaymış, kadraj biraz eğilmiş demeyin, KORKMAYIN PAYLAŞIN. İkinci maddede
yazdığım yazılımları bilirseniz bu gibi hataları düzeltebileceğinizide
unutmayınız. Her fotoğrafın amacı ve anlattığı şeyler farklıdır. Fotoğraf
Dallarına hakim olmanız sizin cesaretinizi arttırır.
6- Cool Takılmak
Bu maddedeki fotoğrafçılar da sık görülür. Bu maddeyi
açıklamak için biraz başa dönelim. Belli bir para yatırıp makineyi aldık ve
kullanmayı öğrendik diyelim. Yine belli bir para yatırıp bilgisayar aldık, bu
bilgisayara photoshop yükledik ve güzelce öğrendik diyelim. Ama dernek ama
arkadaşlarla fotoğraf gezilerine katılıp fotoğrafta çekiyoruz diyelim.
Yarışmalara da arada bir katılıyoruz diyelim. Sergi / Sunum v.b. şeyler de
hazırlamadığımızı düşünelim. Ve fotoğraf paylaşmıyoruz. Şimdi buradan bu COOL
FOTOĞRAFÇILARA BİR SORUM OLACAK: BU KADAR FOTOĞRAFIN TURŞUSUNU MU KURACAKSINIZ?
Fotoğraf görsel bir sanattır. Görsel sanat ta “kendine görsellik” diye bir şey
duymadım / okumadım. Bu kadar ekipmana ve zamana yatırım yapıyorsanız fotoğraflarınızı
paylaşın, COOL TAKILMANIN ne size ne başkasına bir yararı yoktur. Bu şekilde
BEĞENİ DEĞİL, TEPKİ ÇEKERSİNİZ.
Yazımını şunları yazarak sonlandırmak istiyorum. Fotoğraf
para, zaman, emek ve heves işidir. Sık sık antrenman yapmayı gerektirir. Bu
yazıyı okuyorsanız, fotoğraf işine para ve heves yatırmışsınızdır demektir.
Lütfen geriye zaman ve emek kaldığını, işi %50 başardığınızı unutmayın. Bol
fotoğraflı ve paylaşımlı günler diler.
Huzurunuzda ünlü yönetmen ve oyuncu Tarık AKAN’ı da saygıyla andığımı belirtmek
isterim.
Sosyal mecralardan beni takip etmek isteyenler için adreslerim;
29 Ağustos 2016 Pazartesi
Adrasan'da Nereler Gezilir? Adrasan'da Neler Yapılır?
Merhaba arkadaşlar Ağustos ayını geride bıraktığımız bu
günlerde size bu ayın son yazısı olarak, özellikle fotoğrafçılar ve kamp
severler için yararlı olacağını düşündüğüm Adrasan rehberi ile veda etmeyi düşündüm.
Antalya’dan Adrasan yaklaşık 90 km. Arabası olmayanlar için
ulaşım Antalya Otogar’dan kalkan Çiçek Tur vasıtsıyla olabiliyor. Gün içersin de
gidiş için 4 sefer, geliş için ise 4 sefer mevcut. Bunların dolu olma olasılığı
ise çok yüksek bu sebeple alternatif olarak Antalya Kumluca minibüslerine binip
Adrasan Kavşağında inebilir, oradan yaklaşık 12-13 km’lik yolu otostop yada
minibüs ile aşabilirsiniz. (Çiçek Tur Telefon 0242 887 00 11)
Antalya Kumluca Otoyolundan Adrasan’a sapıp 8-9 km gidince
maalesef bu yazın başında çıkan orman yangınının etkilerini görüyorsunuz. 150
Hektara yakın (Böyle yazınca anlaşılmıyor, daha iyi anlatmak için şöyle yazayım
1,500,000 metrekare) ormanlık arazi yanmış. Islah çalışmaları başlamış ve devam
etmekte umarım en kısa zamanda fidanlar boy gösterir.
Adrasan’a ulaştıktan sonra konaklama için alternatifler çoktur.
Butik oteller, hoteller, pansiyonlar, campingler v.s. Daha önce Adrasan’da
Papirus Otelde kalmıştık. Özellikle aile formatına uygun, harika yemekleri olan
bu oteli sizlere tavsiye edebiliriz. Biz bu sefer gittiğimizde kamp yaparak
konaklamayı planladığımız için, denize yakın bir camping aramaya başladık.
Hatırlatma: Adrasan’da sahil bandındaki işletmeler hariç, geri kalanlar sahile
baya uzaktır. Öyle ki 1 km’den 200 metreye kadar çeşitli uzaklıklarda tesisler
var. Tesis seçerken size tavsiyemiz, sıcakta yüreyeceğiniz mesafeyi düşünün ve
bunu göre karar verin :)
Daha önce aşina olduğumuz, Adrasan’da sahile doğru yöneldik.
Daha önce geliş gidişlerimizde sahilde kamp kurulduğunu görmüştük. Burada kampımızı
kurarız diye düşünmüştük ki ülkemiz maalesef yine bizi şaşırtmadı. Kumluca
Belediyesine bağlanan Adrasan (eskiden Adrasan Belediyesiydi) sahili parsel
parsel otoparka dönüştürülmüş. 8-10 tane otoparkın arasına karavancılar ve
kampçılar için, 15 TL ücretli, içinde wc ve duş imkanı olan ama neredeyse hiç bir
ağacın ve gölgenin olmadığı bir kamp alanı ayrılmış. Tabii bu duruma canımız
biraz sıkıldı ve başka bir yer aramaya başladık. Sahil bandını bir tur gezince az
ilerde bulunan Gönül Gözleme işletmesine gittik. Bu işletmede de kamp kurulmakta.
Tesis kendi halinde Adrasanlı bir ailenin işlettiği hoş bir
yer. Tesis ikiye ayrılmış. Bir taraf kamp yapanlar, bir taraf ise kahvaltı
yapmaya, gözleme yemeğe gelenler için. İçer de WC, banyo, mutfak (içersinde 2 adet
buzdolabı ve 1 adet tüplü ocak var – kullanabiliyorsunuz), soyunma kabini, ateş
yakma alanı, hamak kurmaya uygun ağaçları var. Sahile de oldukça yakın. Konumu
ise Adrasan sahilinin neredeyse tam ortasında. Neyse tesise gittik. İki kişi
olduğumuzu 4 yaşında bir oğlumuzun olduğunu ne kadar ücret istediklerini
sordum. Orada çalışan bir abi (ki açıkcası hiç haz almadım, aşırı paracı bir
tip) 45 TL dedi ve 4 yaşındaki oğlum içinde para istedi. İşletmeye ismini veren
Gönül Abla ve kızları babalarına çıkıştı ve 45 TL’lik ücret 30 TL’ye düştü. Haz
almadığımız abi meğer Gönül Ablanın eşiymiş :)
Neyse bu tesise çadırımızı kurduk. Çadırımızı kurduktan
sonra ise hemen denize gittik ve keyif yaptık. Adrasan'ının sahiline gelecek
olursak, deniz temizlik bakımından 10 üzerinden 9, bir anda derinleşen bir
yapısı yok, çok da dalgalı değil, plajı ise yarı kum, yarı taş. Taşlar ise
canınızı yakmıyor. Rahatça yürüyebilirsiniz. Denizden çıktıktan sonra Adrasan
sahilinin dik yamacına doğru yani doğu istikametine doğru yürüdük. Burada akan
bir nehir varmış, sanırım daha çok kışın akıyor J
Sağlı sollu bir çok otel ve restoran bu nehir içerisine setler kurarak yapay
havuzlar oluşturmuşlar. Güzel mekanlar var. Bu kısa keşif gezisinde Adrasan Kız
Kalesi’nin yerini öğrendik, nasıl gidileceğine dair yol tarifini aldık. Kamp
alanına dönüp ateşimizi yaktık ve ateşte birşeyler pişirdikten sonra sohbet edip
uyuduk.
Ertesi gün sabah güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra denize
gittik. Denizden çıktıktan sonra ise akşamüstü Kız Kalesine gitmek için
arabamıza bindik. Bir gün önceden aldığımız yol tarifi ile Kız Kalesine doğru
gitmeye başladık. Nehir yatağından geçip, ilerde ki sapaktan sola doğru
döndüğünüzde (tabelalar mevcut) 300-400 metre sonra arabanızı yola
bırakıyorsunuz ve oldukça dik, taşlı, kaygan bir patikadan Kız Kalesine
çıkıyorsunuz. Çıkarken patika oldukça dik olduğundan, sıcağında etkisiyle
inanılmaz terledik ama kaleye varmamızla bu sıcaklığın yerini oldukça serin, rüzgarlı
bir hava aldı. Kız Kalesine çıktığınızda bütün Adrasan Ovası ve sahili
ayağınızın altında. Nefes kesen cinsten inanılmaz bir manzara. Burada biraz
vakit geçirdikten sonra akşam kamp alanımıza geri döndük. Yemek, duş derken bir
an hava durdu ve acı gerçek olan sivrisinekler ile tanıştık. Adrasan’da
maalesef sivri sinek sorunu var, bu sorun rüzgar kesildiğinde can sıkıcı
olabiliyor. Kampa yada tatile gelecekseniz sinek kovucu spreyleri yanınızda
bulundurmanızı tavsiye ederiz.
Son günümüzde biraz erken uyandım. Kız Kalesinin nefes kesen
manzarasından sonra gün doğumunu fotoğraflamak için sahile gittim. Bu mevsimde
güneş denizin üzerinde doğmakta. Güneş doğmadan biraz uzun pozlama fotoğrafları
çektim. Güneş doğarken de kullandığım Canon Eos 760D ile çekim yaptım. Ayrıca
gün doğumunu cep telefonum ile, Hyperlapse programını kullanarakda görüntüledim.
Çekim bittikten sonra güzel bir kahvaltı yapıp, kampımızı topladık. Son bir kez
denize girdik. Sahilde uçurtma uçurduk ve yola koyulduk. Antalya’ya dönüş yolu
üzerinde, Adrasan'a 20 km uzakta Ulupınar Köyü’ne gittik. Buranın alabalığı ve
dereleri meşhur. Harika balık göletleri, mini mini şelaleler, suların içerisine
kurulmuş köşkler ile sizlere kaliteli hizmet ve güzel tatlar sunan restoranları
var. Daha önce Çağlayan Restoranda yemiştik, bu seferde Şelale Restoran’a
gittik. Şelale Restoran Ulupınar’ın en büyük balık restoranı, içeri girerken
dağıtılan kitapçıkta yazan doğruysa yaklaşık 60000 metrekare. İçersin de macera
parkuru, mini hayvanat bahçesi ve balık tutkunlarının balık avlaya bildiği
göletleri var. Burada göveçte kaşarlı alabalık tavsiyemiz. Balıkları gömdükten
sonra J
eve dönüş yoluna girdik ve evimize vardık.
Yazım biraz eksik kaldı. Adrasan’da başka neler yapılır
onları da önceki tecrübelerime dayanarak anlatacağım. Adrasan herkesin bilmediği
bir özelliğiyle de Türkiye’de farklı bir lokasyondur. Nedir bu özellik? Dalış.
Adrasan’da Olympos Diving sizlere güzel bir dalış macerası sunmakta. 15’e yakın
dalış noktası ile sualtında harika vakit geçirebilirsiniz. Yine sahilde gezi
tekneleri bulunmakta. Eşim ile yaptığımız balayı tatilinde bu yat turları ile
tüm gün Adrasandan Olimpos’a doğru koy koy gezmiş, harika vakit geçirmiştik.
Görmediyseniz bu koyları görmenizi şiddetle tavsiye ederim. Adrasan’ın komşu
köyü olan Karaöz’e gidebilir, burada denize girebilir, Karaöz ve Adrasan
arasında bulunan koyları keşfedebilirsiniz. Bu koylarda kamp yapmanızda mümkün.
Adrasan Karaöz arasında Türkiye’nin en yüksek rakımlı deniz feneri olan
Gelidonya Deniz Fenerine gidebilirsiniz. Buraya belli bir noktaya kadar araçla
sonrasında ise yürüyerek çıkılıyor. Gitmeden önce orman yolunun durumunu
civardaki halka sormanızda fayda var. Yine Adrasan’ın komşusu Olimpos’a
gidebilir, burada denize girip, tarihi eserleri gezebilirsiniz. Adrasan’ın
sahili dışında, köyün içi de mimari açıdan ilginçtir. Burada örneğine az
rastlanır taş evler bulunmaktadır.
Umarım bu yazım, fotoğraf çekmek ve kamp kurmak isteyenler
yada Adrasan’ı duyup gelmek isteyenler için yararlı olmuştur. İlginize teşekkür
eder, başka bir yazıda tekrar buluşmayı dilerim.
16 Ağustos 2016 Salı
Sapadere Kanyonu ve Cüceler Mağarası
Merhaba arkadaşlar bu yazımda sizlere Antalya ilinin Alanya İlçesine bağlı Sapadere Köyünden ismini alan bir Kanyondan bahsedeceğim.
Sapadere Kanyonu'na Antalya'dan gidecekseniz 177 Km, Alanya'dan gidecekseniz 44 Km yol yapmanız gerekmekte. Kanyona ulaşmak için Sapadere Köyünden yaklaşık 1,2 Km daha ileri gitmeniz gerekmekte.
Maalesef ülkemizde her güzel yerde olduğu gibi burada da giriş ücretli. Giriş Ücreti yetişkinler için 10 TL. Kanyona için bilet aldığınız gişenin yanında bir restoran mevcut. Bu restoranda yöresel yiyecekler, hediyelik ve hatıralık eşyalar satılmakta. Gişeden yaklaşık 100 metre ilerledikten sonra metal ve ahşaptan yapılmış bir yürüyüş platformu ile karşılaşıyorsunuz. Zira bu platform yapılmamış olsa bu güzelim kanyonu gezmek biraz zor ve riskli olabilirmiş. Bu platformun çeşitli yerlerinde suyun olduğu yere inen merdivenler var. Kanyonda çeşitli noktalarda derinliği 1 ile 7 metre arasında değişen doğal göletler var ve bu göletlerde yüze biliyorsunuz. Kanyonda büyük olarak adlandırılabilecek 2 şelale var. Birincisi parkurun ortasında, ikincisi ise sonunda. Fotoğraf çekmek ve yüzmek için oldukça ideal. Zira yosun tutan kayalara ziyadesiyle dikkat etmek gerek. Mavinin ve yeşilin bir çok tonunun iç içe olduğu ender yerlerden biri Sapadere Kanyonu. Eğer fotoğraf çekmek ve yüzmek istiyorsanız size tavsiyem sabah erkenden kanyonda olun. Sonra ne mi oluyor? Yerli yabancı bir çok turiste maruz kalıyorsunuz :)
2. Şelale
Başka bir kaç detayda şöyle; Alanya'da tatil yapıp konaklıyorsanız Jeep Safari'ye katılıp buraya gelebilirsiniz. Ben katılmadım ama yolda gördüğüm kafilelerin çok eğlendikleri belliydi. Tesis imkanlarına gelecek olursak yazımın başında da değindiğim üzere bir restoran var, Bay Bayan tuvalet mevcut. Kanyon içerisine girdiğinizde 3-5 masa 10-15 tabüreden oluşan çay, kahve v.b.şeyler satan kafe mevcut.
Burayı gezdikten sonra , Kanyon'a gelirken sıkça gördüğüm tabelaları ile bende de merak uyandıran Cüceler Mağrasına gittim. Bu mağara, Sapadere Köyü'ne gelmeden önce ki köy olan Tırılar Köyü'ne 1300 metre uzaklıkta bir mevkiide. Otoparkının manzarası ise dillere destan. Mağaraya gelince, küçük bir mağara yalnızca 155 metre. Büyük beklenti ile gitmeyin hüsrana uğrarsınız. Zira Damlataş, Aynalıgöl, Karain gibi mağaraları gezdiyseniz burayı beğenmeniz biraz zor.
Tesise gelince burada da Bay ve Bayan wc mevcut. Ayrıca bir iki bişey atıştırıp, çay kahve içeceğiniz bir restoran var. Tırılar Köyüne inerseniz yörenin hünerli ellerinden çıkmış olan gözleme, semaverde çay ve yöresel ürünleri tadabilirsiniz. Haa unutmadan burasıda ücretli. Giriş ücreti yetişkinler içib 8 TL.
İmkanım oldukça bloğum da gittiğim yerleri yazmayı devam edeceğim. Yola çıkmayanlar için ilham olması dileğiyle. Teşekkür ederim.
Sapadere Kanyonu'na Antalya'dan gidecekseniz 177 Km, Alanya'dan gidecekseniz 44 Km yol yapmanız gerekmekte. Kanyona ulaşmak için Sapadere Köyünden yaklaşık 1,2 Km daha ileri gitmeniz gerekmekte.
Maalesef ülkemizde her güzel yerde olduğu gibi burada da giriş ücretli. Giriş Ücreti yetişkinler için 10 TL. Kanyona için bilet aldığınız gişenin yanında bir restoran mevcut. Bu restoranda yöresel yiyecekler, hediyelik ve hatıralık eşyalar satılmakta. Gişeden yaklaşık 100 metre ilerledikten sonra metal ve ahşaptan yapılmış bir yürüyüş platformu ile karşılaşıyorsunuz. Zira bu platform yapılmamış olsa bu güzelim kanyonu gezmek biraz zor ve riskli olabilirmiş. Bu platformun çeşitli yerlerinde suyun olduğu yere inen merdivenler var. Kanyonda çeşitli noktalarda derinliği 1 ile 7 metre arasında değişen doğal göletler var ve bu göletlerde yüze biliyorsunuz. Kanyonda büyük olarak adlandırılabilecek 2 şelale var. Birincisi parkurun ortasında, ikincisi ise sonunda. Fotoğraf çekmek ve yüzmek için oldukça ideal. Zira yosun tutan kayalara ziyadesiyle dikkat etmek gerek. Mavinin ve yeşilin bir çok tonunun iç içe olduğu ender yerlerden biri Sapadere Kanyonu. Eğer fotoğraf çekmek ve yüzmek istiyorsanız size tavsiyem sabah erkenden kanyonda olun. Sonra ne mi oluyor? Yerli yabancı bir çok turiste maruz kalıyorsunuz :)
Kanyon Genel Görünüm
1. Şelale
2. Şelale
Başka bir kaç detayda şöyle; Alanya'da tatil yapıp konaklıyorsanız Jeep Safari'ye katılıp buraya gelebilirsiniz. Ben katılmadım ama yolda gördüğüm kafilelerin çok eğlendikleri belliydi. Tesis imkanlarına gelecek olursak yazımın başında da değindiğim üzere bir restoran var, Bay Bayan tuvalet mevcut. Kanyon içerisine girdiğinizde 3-5 masa 10-15 tabüreden oluşan çay, kahve v.b.şeyler satan kafe mevcut.
Burayı gezdikten sonra , Kanyon'a gelirken sıkça gördüğüm tabelaları ile bende de merak uyandıran Cüceler Mağrasına gittim. Bu mağara, Sapadere Köyü'ne gelmeden önce ki köy olan Tırılar Köyü'ne 1300 metre uzaklıkta bir mevkiide. Otoparkının manzarası ise dillere destan. Mağaraya gelince, küçük bir mağara yalnızca 155 metre. Büyük beklenti ile gitmeyin hüsrana uğrarsınız. Zira Damlataş, Aynalıgöl, Karain gibi mağaraları gezdiyseniz burayı beğenmeniz biraz zor.
Mağara Girişi
Mağaranın İçi
Otoparkın Manzarası
Tesise gelince burada da Bay ve Bayan wc mevcut. Ayrıca bir iki bişey atıştırıp, çay kahve içeceğiniz bir restoran var. Tırılar Köyüne inerseniz yörenin hünerli ellerinden çıkmış olan gözleme, semaverde çay ve yöresel ürünleri tadabilirsiniz. Haa unutmadan burasıda ücretli. Giriş ücreti yetişkinler içib 8 TL.
İmkanım oldukça bloğum da gittiğim yerleri yazmayı devam edeceğim. Yola çıkmayanlar için ilham olması dileğiyle. Teşekkür ederim.
14 Ağustos 2016 Pazar
Photoshop ve StarStax ile Vortex Yıldızı İzi Nasıl Yapılır?
İlk eğitim videomuz yayında... Son günlerin popüler konusu yıldız fotoğrafçılığına ait photoshop eğitimi. Umarım beğenirsiniz.
Etiketler:
Canon,
Cosmos,
Edit,
Fotoğraf Düzenleme,
gece fotoğrafı,
Manzara,
Manzara Fotoğrafçılığı,
Milkyway,
night photograpy,
Nikon,
Perseid,
Photoshop,
Samanyolu,
Star trail,
starstax,
yıldız izi
Yer:
Antalya, Türkiye
7 Ağustos 2016 Pazar
Afyon'da Gezilecek Yerler
Merhaba arkadaşlar, bu yazımda sizlere 1 Günlük Afyon
Turumuzda neler yaptık? Siz neler yapabilirsiniz? Bunları yazacağım.
Konaklama
Afyon bildiğiniz üzere Termal’in Başkenti olduğu için irili
ufaklı bir çok otele sahip. Fiyat aralığında 80-300 TL arası değişmekte. Biz bu
gezimizde, sadece uyuyacağımız için, lüks bir otelden ziyade biraz daha uygun fiyatlı
bir oteli tercih ettik. Şehir merkezine olan uzaklığı ve uygun fiyatı sebebiyle
Garden Kale Otel’i tercih ettik. Tek gece konaklama, kahvaltı dahil – tek kişi
80 TL, kahvaltı dahil – çift kişi 150 TL. Ayrıca yararlanmak isterseniz
vaktiniz varsa Otel’in spor salonu, termal havuzları, buhar odası ve büyük bir
yüzme havuzu mevcut. Kahvaltı konusunda ise oldukça iddaalılar. Özellikle
Afyon’a ait yöresel ekmekler, haşhaşlı hamur işleri, kaymak ve sucuk ile güzel
bir kahvaltı yapabilirsiniz.
Gezme Tozma
Afyon şehri yapısı itibariyle küçük, bu küçüklük şehir
merkezini gezmek isteyenler için büyük bir avantaj. Gezimiz 1 günlük ve süremiz
sınırlı olduğundan, bizde gezimizde şehir merkezini keşfetmeye karar verdik. Başlıca gezilecek yerler birbirine çok yakın.
İlk nokta olarak önce Ulu
Camii’den başladık. Ulu Camii, Anadolu Selçukluları devrinde 1272-1277
yıllarında Sahipata Nusretiddün Hasan tarafından yaptırılmıştır. Yapısı
itibariyle kubbesi olmayan üzeri geleneksel yapıda çatı (dam)’dan oluşan bir
camii. Camii içersin de Anadolu’da ender görebileceğiniz mükemmel bir ahşap
işçiliği var. Rivayete göre çivi kullanılmadan yapıldığı söyleniyor. Bu
camiinin olduğu bölge Eski Afyon olarak da geçiyor. Dar sokakları, renkli ve
cumbalı konakları ile tipik ve sıcak bir havada karşılıyor bu sokaklar sizi.
Camii’yi gezdikden sonra yaklaşık 225 metre rakım üzerine Hitit Kralı II.
Murşil tarafından yaptırılan Afyon’un simgesi Afyon Kalesine çıktık. Bu kaleye
yaklaşık 625 basamak ile çıkılmakta. Çıkarken yapmanız gereken zaman zaman
durup etrafı izlemek. Manzara sizi her haliyle kendine hayran bırakıyor.
Kayalıklara yuva yapmış, ismini bilmediğimiz türlü türlü kuşlar ise sizlere adeta
bir konser veriyor. Yine inanışa göre Kale’ye çıkan biri, Afyon’dan 7 sene
boyunca gidemezmiş. Bunun sonucunu ise bekleyip göreceğiz J Kale’ye çıkıp yukarıda
manzaraya baktığınızda bütün Afyon ovası ayaklarınızın altında.
Ağustos
sıcağında bu tırmanışı yapmamıza rağmen hava çok güzeldi. Neredeyse hiç
terlemeden hem çıktık hem indik. Buraya çıkarken yanınıza su almayı unutmayın.
Kale gezimizi bitirdikten sonra 300-400 metre ilerde olan Sultan Divani Mevlevihanesi Müzesi ve
Camii’ni ziyaret ettik. Tarihi 13. Yüzyıla kadar uzanan, Konya’dan sonra
Anadolu’daki en önemli Mevlivihane olan, Sultan Divani Mevlevihanesi içersinde,
Mevleviliği anlatan bir müze bulunmakta. Ayrıca Sultan Divani Mevlevihanesi’nin
önemli Mevlevilerinin naaşları’da camii içersin de ziyaretçilere açık durumda.
Burayı gezdikten sonra bu camii ve müzenin hemen yanında bulunan, Mevlevi
Konağı’nı ziyaret ettik. Burada da çeşitli eşyalar ve canlandırmalar mevcut.
Gelelim Afyon Zafer Müzesine. Bu müze yakın tarihimize ışık tutan ve son derece
önem arz eden bir müze. Önemi şundan kaynaklanmaktadır; Başkomutanlık Meydan
Muharebesi’nin planlandığı ve taarruz emrinin verildiği yer olma özelliğini
taşımakta. İçeriye girdiğinizde kullanılan bazı eşyalar dışında sizleri genelde
fotoğraf ve belgeler karşılıyor. Atatürk Odası ise o günlere ait detaylar
sunmakta.
Buradan Afyon Arkeoloji Müzesine gittik. Bu müze de ise arkeolojik
eserler sergilenmekte. Diğer Arkeoloji Müzelerine göre biraz küçük. Müzenin
bahçesinde ise bir çok lahit, mezar taşı ve heykel bulunmakta. Sanırım bunlar
müze binasına sığmadığı için şuan dışarıda. Gezilecek bir iki han hamam ve
camii daha vardı programımızda lakin bunlar tadilatta olduğu için başka bir
zamana ertelemek zorunda kaldık.
YEME İÇME
Bu kadar yer
gezerken insan elbette acıkıyor. Afyon ise gerçekten yeme-içme konusunda çok
başarılı. Daha önce geldiğimde tattığım için, buraya yazıp bir iki lokanta adı
vereceğim. ET-RAF, İkbal Lokantası ve Etci Baba favori mekanlarım. Bu
mekanların ortak özelliği ise mükemmel tat, uygun fiyat olması. Biz bu
gezimizde Etci Baba’yı tercih ettik. Biraz şehir dışında ama zaten bu
saydığımız yerleri gezdiğinizde, şehir içinde gezecek başka pek bir yer
kalmıyor. Geleneksel Afyon lezzetlerinin başarılı bir temsilcisi Etci Baba.
Burada Tandır Çorbası içebelir, sucuklu-kaşarlı pide, kuzu küşleme ve manda
yoğurdunu deneyebilirsiniz. Yine manda sütünden yapılmış fırında sütlaç yada
kaymaklı ekmek kadayıfını deneyebilirsiniz. İki kişi tıka basa yemek yiyip
40-60 TL arası bir rakamla buradan ayrılabilrisiniz.
ALIŞ-VERİŞ
Alış veriş aslında
Afyon’da ikiye ayrılıyor. Birincisi geleneksel diyebileceğimiz alış-veriş.
Bunun için OT PAZARI’na gidebilir burada çeşit çeşit bakır eşya, geleneksel
kıyafet, hediyelik eşya bulabilirsiniz. İkincisi ise kılık-kıyafet. Evet
Afyon’da giyim, diğer illere göre oldukça hesaplı. Sanırım bunda stratjik
konumu etkili. Afyon’da alış-veriş deyince akla ilk gelen yer ise Afium AVM.
Açık hava konseptiyle kurulan bu AVM’de bir çok tanıdık markanın Outlet
Mağazaları bulunmakta. Mağazalardan, sinemaya, yeme-içmeden, teknolojiye kadar
bir çok alanda, bir çok mağaza, ürün ve hizmetlerini sizlere uygun fiyata
sunuyor. Bizde Afium’a geldik. Açıkcası 4-5 poşet alış veriş yapıp günü
sonlandırdık. Sonra ise arabamıza binip, Antalya’ya doğru yola çıktık.
NOTLAR:
1-
Afyon Kale’sine çıkarken, etraf çok kirliydi.
Afyon Belediyesi bu merdivenlere ve Kale’ye maalesef çöp kutuları koymamıştı.
Okuduğum bir iki yazı ve gözlemlediğim kadarıyla gece buraya çıkmak son derece
tehlikeli olabilir. Zira merdivenlerde herhangi bir aydınlatma göremedim.
Kamera sistemi ile böylesine güzel bir yapı izlenmiyor, bu ise eline sprey boya
alan herkesin Kale surlarına yazı yazması için cesaret veriyor. Ayrıca 1. ve 2.
Restarasyonlar da kullanılan taşların farklı olması ise doğal dokuyu bozmuş.
Buna nasıl izin verilmiş anlamak çok zor. Maalesef burada da bir restarasyon
faciası yaşanmış.
2-
Zafer Müzesi ise yine maalesef tam bir hayal
kırıklığı. Müze 20-30 sene önceki teknoloji ile yapılan düzenlemelerle
duruyor.Açıklamak gerekirse, yayınlanan fotoğraflar bilgisayarda rütüşlanıp,
renklendirilebilir. Çeşitli canlandırmalar ve ses efektleri eklenebilir. Rehber
hizmeti verilebilir. Yayınlanan bazı silah ve objelerin durumu ise oldukça
kötü. Bu konuda bir faaliyet yapılabilir.
3-
Arkeoloji Müzesi, ise bina olarak gerçekten çok
küçük. O kadar küçük ki ilçelerden ve merkezden çıkartılan arkeolojik eserlerin
çoğu şuanda bahçede. Yine bu müzemizde son derece bakımsız görünmekte. Umarım
buda düzelir.
Evet gezimize dair detayları atlamadan anlatmaya çalıştım.
Umarım Afyon Şehir Merkezi’ni gezmek isteyenler için yararlı olur. Buradan bu gezide beni yalnız bırakmayan biricik eşim Gülden Genç Süyün'e ve dünyanın en tatlı gezgini Ata Doruk Süyün'e teşekkür ederim. Herkese iyi
günler diler, fırsat buldukça gezmenizi tavsiye ederim.
27 Temmuz 2016 Çarşamba
Bisiklet ile Antalya'dan Olimpos'a....
Merhaba arkadaşlar,
3-4 ay önce yeniden ufak ufak bisiklet sürmeye başlayan ben
(Serdar Süyün), çeşitli antremanlardan sonra, dostum Kerem Kolak ile nihayet
uzun bir bisiklet turu yapmaya karar verdik. Bunun için hafta sonu gidip
gelinecek bir rota belirledik. Antalya - Olimpos rotası. Bu rotaya daha önce
arabalarımızla defalarca gittiğimiz için aşinaydık. Bu sebepledir ki rota ile
ilgili herhangi bir hazırlık yapmadık. Bütün detayları sizlerle paylaşmaya
çalışacağım ki yeni yeni tura giden yada gitmeyi düşünen arkadaşlar nasıl
hazırlanmalı? sorusuna belki cevap bulabilirler.
Hazırlıklarımız nasıl başladı?
Tura gidecek bir bisikletçi önce zihin ve kondisyon olarak
mümkün olduğunca antrenman yapmalı. Biz bu turdan önce yaklaşık 4-5 kere Dokuma
- Mazı Dağı - Duacı Köyü - Konyaaltı Varyant - Konyaaltı Sahil - Yeni Açılan
Çevre yolu (50 km'ye yakın) rotasını pedalladık. Bu rotadaki amacımız yokuş
tırmanma, düz yol performansı ve yokuş inme gibi noktaları simüle etme, ne gibi
zorluklar yaşarız bunların cevabını bulmaktı.
Sonra?
Sonra ki süreç daha eğlenceliydi. Bisikletimizi tura
hazırlama. Ben BTWİN Rockrider 540 kullannıyorum. Kullandığım bisiklet bir MTB
olduğu için uzun yola çok elverişli değildi. Elverişli değil derken MTB si olan
arkadaşlarım hemen çekinmesin, bu cümleden kastım şudur. Arkada portbagajı
yoktu. Bende bir port bagaj almak için araştırmalara başladım ve çok büyük bir
sorunla karşılaştım. Bisikletimin port bagaj bağlanacak hiç bir deliği yoktu.
Nasıl olabilirdi ki bu? Eski bisikletlerin hepsinde bagaj için delikler olurdu.
Neyse ki imdadıma Antalya'daki Mavi Rüya Bisiklet yetişti. Kendilerine
"heybe takılabilen ve biraz ağır (20-30kg) yük taşıyabilen bir bagaja
ihtiyacım olduğunu anlattım. Oda bana KADRODAN BAĞLANTILI BAGAJ'lar olduğunu,
bu bagajların performansının fena olmadığını söyledi. Maalesef ellerinde
kalmamış. İnternet üzerinden yaptığım araştırmaya göre bu bagaj Eskişehir'de
Çınar Bisiklet'te vardı. Hemen internet üzerinden bunu satın aldım ve Çınar
Bisiklet bunu aynı gün kargoya vererek, tura 2 gün kala resmen beni kurtardı.
Her iki firmaya da buradan ilgileri ve güven verdikleri için teşekkür ederim.
Ya heybe?
Heybe konusunu 1 ay önceden araştırmaya başlamıştım. Hem Decathlon,
hem yerel mağazalar gibi yerlerde heybelere bakmıştım, bunları litre olarak
yetersiz bulmuştum. Yetersiz bulmamın sebebi heybelerden kaynaklı değil, benden
kaynaklıydı. Kamp malzemelerim, fotoğraf makinem, tripod, plaj malzemelerim
gibi ekipmanları düşününce büyük bir heybe istiyordum. Geziniyo isimli youtube
kanalında Sem Çanta ile ilgili bir inceleme videosu izlemiştim, istediğim
büyüklükte (55-60 litre civarı) heybe onlarda vardı. Sem çanta ile görüşüp,
heybenin detaylarını öğrendikten sonra, tura iki gün kala heybem geldi. Tam
istediğim gibi çıktığını (renk ve büyüklük olarak) belirtmek isterim. Tabii
işlevselliği ve kalitesi turda belli olacaktı. Yazının devamına değil hemen
buraya yazmak istiyorum. Heybenin bagaja oturması, alt çırtlar ile kadroya
bağlanması, hacim olarak geniş olması, fermauarların yalıtımlı olması, üst
kısmının klipslerle yan kısımlara bağlanması / ayrılması, üst kısmın sert bir
malzemeden yapılması gerçekten çok güzel düşünülmüş. Hafta sonu turu için
aldığım bu heybe uzun soluklu turlarınız için bile oldukça ideal, zira çok geniş
bir heybe.
Performans 1
İcraat kısmına gelecek olursak, (Performans 1 dememin sebebi
Antalya - Olimpos kısmına gidiş) 28-29 Mayıs 2016 tarihlerinde,
bisikletlerimizle, dostum Kerem Kolak (Sedona Orbis Plus) ve ben (BTWİN Rock
Rider 540) Antalya'dan Olimpos'a hareket ettik.
Kendisi ile sabah 05:30'da buluşup, heybelerimizi bisikletlere
yükleyip, yola koyulduk. İlk molamızı Göynük'a gelmeden sağ tarafta bulunan,
semaverde harika çay demleyen mola yerinde verdik. Ufak bir kahvaltıdan sonra
yola devam ettik.
Su ve ihtiyaç molaları için ara ara durarak saat 11:30 gibi Ulupınar'a vardık. Ulupınar'da (alabalığı meşhur) güzel bir restaurantta karnımızı doyurduktan sonra Olimpos kavşağına geldik. Buradan sonrası nisbeten daha kolay, yokuş aşağı ve düzlük. Her ne kadar Tekirova'dan Olimpos Kavşağına kadar olan rampalar bizi zorlasa da, hedefimize ulaşarak Kadir'in Ağaç Evlerine vardık. Seneler sonra ilk uzun turum olduğundan, bisikletçiler için uzun yol rahatsızlığı sayılabilecek diz ağrısı peşimi Tekirova'dan sonra bırakmadı. Sağ dizim zaman zaman ciddi sayılabilecek düzeyde ağrıdı. Bunun için neler yapmak gerektiğini yazımın ilerleyen satırlarında paylaşacağım. Ayrıca Kadir'in Ağaç Evi'ne ulaştığımızda hem Kerem'in hem benim göbeği acayip şişmişti. Bunun sebebi yol boyunca 5-6 litre su içmemizdi. Resmen midemizden gelen gulup gulup seslerini duyabiliyorduk.
Su ve ihtiyaç molaları için ara ara durarak saat 11:30 gibi Ulupınar'a vardık. Ulupınar'da (alabalığı meşhur) güzel bir restaurantta karnımızı doyurduktan sonra Olimpos kavşağına geldik. Buradan sonrası nisbeten daha kolay, yokuş aşağı ve düzlük. Her ne kadar Tekirova'dan Olimpos Kavşağına kadar olan rampalar bizi zorlasa da, hedefimize ulaşarak Kadir'in Ağaç Evlerine vardık. Seneler sonra ilk uzun turum olduğundan, bisikletçiler için uzun yol rahatsızlığı sayılabilecek diz ağrısı peşimi Tekirova'dan sonra bırakmadı. Sağ dizim zaman zaman ciddi sayılabilecek düzeyde ağrıdı. Bunun için neler yapmak gerektiğini yazımın ilerleyen satırlarında paylaşacağım. Ayrıca Kadir'in Ağaç Evi'ne ulaştığımızda hem Kerem'in hem benim göbeği acayip şişmişti. Bunun sebebi yol boyunca 5-6 litre su içmemizdi. Resmen midemizden gelen gulup gulup seslerini duyabiliyorduk.
Konaklama ve Eğlence
Konaklama için Booking.com'dan Kadir'in Ağaç Evlerini
seçmiştik. Kahvaltı, akşam yemeği ve konaklama kişi başı 65TL civarı. Neden
böyle bir konaklama tercih ettik? Şu sebeple; çadırda kalıp, dışardan kahvaltı
ve akşam yemeği yesek, Olimpos koşullarında aynı paraya denk geliyor. Ayırca
çadırda konakladığınızda duş ve wc imkanları olmadığı için bu yorucu
performansın üzerine can sıkıntısı yaratabilirdi. İddaalı olmayan odaları,
sempatik ve salaş havası, dünya çapında tanınmışlığı ve eğlenceleri ile
Kadir'in Ağaç Evleri dinlenmek için uygun bir mekan.
Akşam yemekleri ve kahvaltısı oldukça tatmin ediciydi. Akşam yemeğinden sonra odamıza geçtik. Saat 21:00 gibi uyumuşuz. Zaman zaman uyandığımızda Kadir'in Ağaç Evlerin'de bulunan barda inanılmaz bir eğlence vardı (sesinden anladık doğrusu). Odada olmamıza rağmen çalınan müzikler ve konaklayanların eğlence dolu sesleri çok şey kaçırdığımızın habercisiydi. Neyse tekrar uyuduk. Sabah uyanıp güzel bir kahvaltı yapıp tekrar yola koyulduk.
Akşam yemekleri ve kahvaltısı oldukça tatmin ediciydi. Akşam yemeğinden sonra odamıza geçtik. Saat 21:00 gibi uyumuşuz. Zaman zaman uyandığımızda Kadir'in Ağaç Evlerin'de bulunan barda inanılmaz bir eğlence vardı (sesinden anladık doğrusu). Odada olmamıza rağmen çalınan müzikler ve konaklayanların eğlence dolu sesleri çok şey kaçırdığımızın habercisiydi. Neyse tekrar uyuduk. Sabah uyanıp güzel bir kahvaltı yapıp tekrar yola koyulduk.
Performans 2
Bir gün önceden oldukça yorgun olduğumuz, kasık ve dizlerde
ağrı hissettiğimiz için, özellikle de ben Olimpos yokuşlarını gözümde
büyütmüştüm. Yokuşları birer birer aşınca ve vücudumuz ısınmaya başlayınca
çokta zorlanmadan, yaklaşık 1 saat 15 dakika gibi bir sürede Olimpos Kavşağına
vardık. Bu kavşakta bulunan, Olimpos dolmuşlarının da hareket noktası olan,
manzarası harika olan, dinlenme tesisinde güzel bir mola verdik.
Moladan sonra bisikletleri yokuş aşağı saldık. Bu salma işlemi maalesef Ulupınar'a kadar sürdü. Ulupınar'dan sonra biraz daha yokuş tırmanıp, bu sefer Tekirova'ya kadar yokuş aşağı saldık bisikletlerimizi. Bu salma işleminde bisikletlerimiz saatte 60 km'ye yakın hızlara ulaştı. Kask takmadan bunu yapmak biraz tehlikeli doğrusu. Biraz daha pedalladıkdan sonra Kemer'e kadar geldik. Kemer'de dizim ağrısı yine nüksetti. Yinede yola devam ettik. Kemer'i biraz geçince yol kenarında portakal ve kayısı satan, dünya tatlısı Fikri amca ile tanıştık. Kendisi bize organik olan bu meyvelerden ikram etti ve biraz da sohbet edip dinlettik. Dizimin ağrıdığını öğrenince, büyük su termosundan 1 kalıp buz verdi ve dizime uygulamamı istedi. Sayesinde biraz zevksiz bir hal alan dönüş yolculuğumuz bir anda eski neşesine kavuştu. Yeniden yola koyulduk ve tünelleri bir bir geçtik. Sarısu - Balıkçı Barınağı arasında yol yapım çalışması olduğu için trafik çok sıkışıktı. Bizde yol yapım çalışması olan şeride geçtik ve rahat rahat trafiğe girmeden Sarısu'ya kadar indik. Sarısu'dan da buluşma yerimiz olan Hurma'ya sürdük. Yaklaşık 5 saat gibi bir bisiklet sürme süresi ile eve varmış olduk. Gidiş - Geliş toplam 11 saatte yakın bisiklet sürmüş olduk. Yaklaşık 150 km yol yapmış olduk. Umarım bu turları tekrarlama şansımız olur. Zira kondisyon kazandıkça bu turların daha eğlenceli geçeceği belli. İlginize teşekkür ederim. Yorum yazarsanız sizlerinde fikirlerini öğrenmek isterim.
Moladan sonra bisikletleri yokuş aşağı saldık. Bu salma işlemi maalesef Ulupınar'a kadar sürdü. Ulupınar'dan sonra biraz daha yokuş tırmanıp, bu sefer Tekirova'ya kadar yokuş aşağı saldık bisikletlerimizi. Bu salma işleminde bisikletlerimiz saatte 60 km'ye yakın hızlara ulaştı. Kask takmadan bunu yapmak biraz tehlikeli doğrusu. Biraz daha pedalladıkdan sonra Kemer'e kadar geldik. Kemer'de dizim ağrısı yine nüksetti. Yinede yola devam ettik. Kemer'i biraz geçince yol kenarında portakal ve kayısı satan, dünya tatlısı Fikri amca ile tanıştık. Kendisi bize organik olan bu meyvelerden ikram etti ve biraz da sohbet edip dinlettik. Dizimin ağrıdığını öğrenince, büyük su termosundan 1 kalıp buz verdi ve dizime uygulamamı istedi. Sayesinde biraz zevksiz bir hal alan dönüş yolculuğumuz bir anda eski neşesine kavuştu. Yeniden yola koyulduk ve tünelleri bir bir geçtik. Sarısu - Balıkçı Barınağı arasında yol yapım çalışması olduğu için trafik çok sıkışıktı. Bizde yol yapım çalışması olan şeride geçtik ve rahat rahat trafiğe girmeden Sarısu'ya kadar indik. Sarısu'dan da buluşma yerimiz olan Hurma'ya sürdük. Yaklaşık 5 saat gibi bir bisiklet sürme süresi ile eve varmış olduk. Gidiş - Geliş toplam 11 saatte yakın bisiklet sürmüş olduk. Yaklaşık 150 km yol yapmış olduk. Umarım bu turları tekrarlama şansımız olur. Zira kondisyon kazandıkça bu turların daha eğlenceli geçeceği belli. İlginize teşekkür ederim. Yorum yazarsanız sizlerinde fikirlerini öğrenmek isterim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)